“Eskiden, ne zaman onunla dövüşmek zorunda kalsam Jon’dan korkardım. O çok hızlıydı ve beni öldürmeye niyetliymiş gibi dövüşüyordu.”
…
“Ama bunu ona hiç söylemedim. Bazen herkesin cesur rolü oynadığını ama gerçekte hiçbirimizin öyle olmadığını düşünüyorum. Belki de rol yaparak cesur olunuyordur, bilmiyorum. Bırak sana katil desinler, kimin umrunda?”
Her birimizin kendi eşiği vardır, dostum. Asker olalım veya olmayalım, o eşiği aşıp da… başka bir şeye dönüşmeden önce ancak bir yere kadar dayanabiliriz. Öyle yaptığımızda da etrafımızdaki dünya farklılaşmış gibi gelir ama sadece bize göre. Bakış açımız değişse de, bu değişikliğin akılla bir ilgisi yoktur - görürsün ama hissetmezsin; veya ağlarsın ama kendi ızdırabına sanki başka bir yerden, dışarıdaki bir noktadan bakarsın. Orası cevap bulunacak bir yer değildir Lull, zira orada bütün sorular yanıp kül olur. Daha fazla veya daha az insan olmak - karar sana kalmış.
Each of us has his own threshold, friend. Soldier or no, we can only take so much before we cross over… into something else. As if the world has shifted around us, though it’s only our way of looking at it. A change of perspective, but there’s no intelligence to it – you see but do not feel, or you weep yet look upon your own anguish as if from somewhere else, somewhere outside. It’s not a place for answers, Lull, for every question has burned away. More human or less human – that’s for you to decide.
Hahah, @alper hocam da paylaşmıştı bu alıntıyı. Yanlış anlaşılmasın, bence ikinci kez paylaşılmayı tamamen hak eden bir alıntı. Sadece en az iki forumdaşın onay mührü olan bir alıntı olduğunu belirtmek istedim.
Ben Türkçesini ondan kopyaladım zaten. Ama kitaptan gelen bir iki gramer hatası vardı onları düzelttim, birkaç yeri de kendi zevkime göre değiştirdim. Tamamen aynı değiller kısacası.
Mermaids don’t have squinnies. T’s’what makes ’em a parable for life. Warm and welcoming for the first half, then it gets cold and hard and smells bad.
Kitaplardan edinilmiş bir yalnızlık değil onunki. Ama gene de kitaplardan edinilmiş yalnızlık sözcükleriyle açıklanıyor. Şu anda küçük bir incelik, yumuşak bir bakış, sevecen bir baş sallama, bir gülümseme her şeyi nasıl da çözebilir, gerginliği giderebilir. Oysa herkes bilinçsiz bir mutluluk içinde. Yapıntı bir mutluluk bu. Gülümseyişleri bile yüzlerine yapıştırılmış gibi. Hak edilmemiş bir neşeyi yaşıyor bu insanlar. Ya da neşeye benzeyen o şeyi. O arsızlığı, o umarsızlığı. Kim bilir belki bu da bir unutma biçimidir. Bir bezginlik biçimi.
Sayfa, 8
Kaderimin sunduklarıyla yetinmeyi de, kaderimi anlamlandırmayı da öğrendim. Sevmeyi bildim, öğrendim. Yüreğim islenmedi, yüreğim kir tutmadı bu yüzden. Tutku, ihtiras, tanıdığım, bildiğim duygular değil, çok çok masallardan bildiğimi söyleyebilirim, bir de başkalarının hayat hikâyelerinden tanıyorum onları.
Sayfa, 117
Biliyorum: Kelimelerin gücünden korkuyorlar. Her şey tariflerde saklıdır sanıyorlar. Ad vererek kurtuluyor, ad vererek hapsediyorlar. Oysa kelimeler hem belgeliyor, hem saklıyor. Bilmiyorlar.
Sayfa, 120
Burgonya’ nın tüm mor fıçıları ağzına kadar şarap dolu, İspanya’ nın taşlık bağlarında toplanan üzümler diz boyu olsa bile, küçük kadeh alabileceği kadarını alır.
“Şunu da unutmayalım, insan davranışlarını yönlendiren nedenler, genellikle zannettiğimizden daha karmaşık ve çeşitlidir, bu yüzden sonradan onları nadiren kesin olarak açıklayabiliriz.”
Sanma o mestâne nigâhı aşktandır
İnan vallahi açlıktandır!
Sanma o kendinden geçmişcesine bakışlar aşktandır,
İnan vallahi açlıktandır!
Şık - Hüseyin Rahmi Gürpınar
Alıntıyı paylaştım kitabın yayınlanış hikayesini de kısaca paylaşayım.
Hüseyin Rahmi Şık’ı yayınladığı zaman 25 yaşında ve kendi söylediğine göre Şık’ı yayınlanmasından iki - üç sene önce yazmış ve Şık’ın ilk yarısını bir zarfa koyup Ahmet Midhat efendimize göndermiş, Ahmet Midhat bu yaşta bir gencin böyle bir kitap yazacağına inanmak istememiş. Hüseyin Rahmi bu sözler üzerine “gözlerimden dökülen iki hazin damla efendiye cevap oldu ve efendiye bu durum dokundu” demiş.
Kitap 30 sene sonra 1919’da ikinci baskıyı yaparken Hüseyin Rahmi ikinci baskı için yazdğı ön söz yazısında " Şimdiki ihtiyar ben, genç, toy, acemi Hüseyin Rahmi’nin kusurlarını görüyorum… Okuyunuz efendim, okuyunuz…Gençliğimin ihtiyarlığımdan çok daha güldürücü olduğunu görecceksiniz. Çünkü ben bile kendi kendime bayıla bayıla güldüm" demiş.
“Çöl ortasında ruhun kör olmasından ibaret, her şeyden kopuk, bomboş, yapayalnız zaferdense; insanı çiçeklerin güzelliğinin farkına vardıran bozgunları tercih ederim.”