“Bir maymunu, ölümden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak elindeki muzu vermeye asla ikna edemezsiniz."
Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens
“Bir maymunu, ölümden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak elindeki muzu vermeye asla ikna edemezsiniz."
Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens
İnsanlar, milyonlarca yıl boyunca aynı şeyin hayalini kurdular – ölümü yenmenin, kendilerini ölümün esaretinden kurtarmanın; korku dolu bir hayattan kaçarak özgürlüğe ulaşmanın hayalini! Dik durmaya başlayıp elimize bir sopa aldığımızdan beri ölümü nasıl alt edebileceğimizi düşünüyoruz. İnsanlık tarihi boyunca ve hatta bundan daha da önce – tarihin hala durgun, âtıl bir bataklık olduğu yıllarda – uğrunda gayret sarf ettiğimiz yegâne hedef bu olmuştur. Biz insanlar düşmanlarımızın kalplerini ve ciğerlerini yedik, hiçbir haritada görünmeyen yerlerde efsanevi kaynaklar aradık, öğütülmüş gergedan boynuzları ve ezilmiş değerli taşlar yuttuk, genç bakirelerle ilişkiye girdik, simya şarlatanlarına dünyanın parasını ödedik, gerontologların tavsiyeleri doğrultusunda yalnızca karbonhidratla ya da sadece proteinle beslendik, koşuya çıktık ve derimizi sıklaştırmak ve kırışıklıklarımızı gidermek için estetik cerrahları zengin ettik. Sonsuza kadar genç kalabilmek – ya da hiç değilse öyle görünebilmek – için elimizden ne geliyorsa yaptık.
Ama artık sapiens insanı değiliz. Ultimus insanıyız.
Artık bir başkasının baştan savma eseri olmak istemiyoruz. Evrimin tıka basa dolu bürokratik düze-neğinde davamızın görüşülmesini beklemeye niyetimiz yok. Kendi kaderimizi kendi ellerimize aldık artık.
Kendi yaratımımızın hükümdarıyız.
Ve sarayımız bu – Yeni Avrupa.
Dmitry Glukhovsky, Gelecek
‘‘Yine ben, Holly Gibney ve hâlâ elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Eğer oradaysan, lütfen Pete’i balık tutarken koru, çünkü sadece bir ahmak yüzme bilmediği halde sandalla balık tutmaya gider. Lütfen, İrlanda’daki Robinson ailesini koru ve eğer Jerome gerçekten Blarney Taşı’nı öpmeyi düşünüyorsa onu caydır. Kilo almak için Boost içiyorum, çünkü Dr. Stonefield çok zayıf olduğumu söyledi. Tadı hiç hoşuma gitmiyor ama üstündeki etikete göre her kutuda iki yüz kırk kalori varmış. Düzenli olarak Lexapro’mu alıyorum ve sigara içmiyorum. Yarın Dayton’a gideceğim. Lütfen, güvende olmamı, bütün trafik kurallarına uymamı ve edindiğim bilgilerle elimden gelenin en iyisini yapabilmemi sağla.’’ Bir an düşündü. ‘‘Hala Bill’i çok özlüyorum. Galiba bu gecelik bu kadar’’
Stephen King-Yabancı
“Suçlu, yaratıcı bir sanatçıdır; dedektif ise sadece bir eleştirmen.”
Peder Brown’in Masumiyeti - G. K. Chesterton
Bu söz kitabı internetten araştırırken çıktı karşıma. Çok da hoşuma gitti.
Orijini bu kitapmış demek. Detective Conanda Kaito Kid’in ilk çıktığı bölümde söylediği sözdü bu. Tabi orada suçlu yerine hırsız der Kaito Kid.
Edit
“Çocuk biliyor musun? Bir hırsız avını belli bir tarzda yakalayan kreatif bir sanatçıdır. Bir dedektif ise ayak izlerimizi takip eden bir eleştirmenden başka bir şey değildir”
“Bir suya karşıdan bakmakla içine dalmak arasında fark vardır.”
"Akşama doğru o bankların üstünde - Torino’nun göbeğinde küçük bir vahadır orası- fahişeler, insandan kaçanlar, gezgin satıcılar, düşkünler oturur hep, sıkılır,bekler,yaşlanırlar. Ne beklerler? “Büyük bir şey beklerler,” diyordu Pieretto, “kentin yıkılmasını, kıyameti.”
Tepelerdeki Şeytan, Cesara Pavese
Ruhum, sükûnet sayesinde iyileşti. Öyle bir sükûnet ki, dışardan olduğu kadar içimden de geliyor.
Parfümün Dansı
Sparhawk: Niye bizim gibi tam takım değil de basit bir örme zırh giyiyorsunuz? bizimkisi daha avantajlı olmaz mı?
Ulath: Nehir geçmek zorundaysan olmaz ve geldiğim Thalesia’da bir sürü nehir vardır. Örme zırhı nehrin dibindeyken bile çıkarabilirsin ama diğeriyle kurtulamazsın.
Sparhawk: Bu anlamlı.
Ulath: Evet biz de öyle düşündük. Tam takım zırh giymemiz gerektiğini düşünen bir eğitmenimiz vardı.
Kardeşlerimizden birisini örme gömlekle nehirden aşağı attık. Gömleğini çözüp yukarı çıkması bir dakikadan az sürdü.
Eğitmen tam takım zırh giyiyordu, onu attığımızda yukarı çıkamadı.
Belki aşağıda daha ilginç bir şey buldu.Sparhawk: Kendi eğitmeninizi mi boğdunuz yani!!?
Ulath: Hayır, onu zırhı boğdu. Sonra Sir Komier’i seçtik.
Salakça öneriler yapmayacak kadar anlayışlı.
David Eddings, The Ruby Knight (The Elenium, #2)
Bu sanırım ilk kitap olmalı. İkincisi değil.
Kargaların ziyafeti kısım 2
Jaime, tatlim seni küçüklüğünden beri tanıyorum. Gerion gibi gülümsüyor, Tyg gibi dövüşüyorsun ve içinde bir parça Kevan var, aksi taktirde o beyaz pelerini giymezdin… ama Tywin’in oğlu Tyrion, sen değilsin.
Sanırım birkaç cümleye aşık oldum.
Bir siteden kopyaladım. Anlatımı hatırlıyordum ama kitaptan yazmakla uğraşmak istemedim.
“Bir dağın tepesinde doğduğunuzda dağın bir önemi yokmuş gibi davranabilirdiniz belki; lakin ona tırmanan ya da eteklerinde doğan insanlar tam tersini düşünürdü.”
Kara Prizma / Brent Weeks
“Aynı zamanda ağlamak da istiyordu. Birkaç saat öncesine kadar hayatı boş, karanlık, amaçsız sandığı için. Oysa hayat, her ne kadar arasıra acı gözükse de, yine de çok değerli bir şeydi. Bunu şimdi anlıyordu. Sanki Tanrı yollamıştı bu köpeği ona. İlgisini uyandırmak için. Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu hatırlatmak için. Var olmanın asıl amacını ve garip olanakları anlamayan insanoğlunun umutsuzluğa kapılmasının boş olduğunu ona göstermek için.”
Nöbet - Dean R. Koontz
‘‘Büyü kurban işe yaradığını düşündüğü için işe yarardı. Doğaüstü bir şey yok, sadece telkin gücü.’’
Stephen King-Falcı
“Djelibeybi gerçekten küçük ve benmerkezci bir krallıktı. Salgın hastalıkları bile yarım yamalaktı. Kendine saygısı olan bütün nehir krallıkları muazzam, doğaüstü salgınlar yaşarlardı, ama son yüz sene içinde Kadim Krallık’ın becerebildiği tek şey Kurbağa Salgını olmuştu.*”
* Ama oldukça büyük bir kurbağaydı ve hava kanallarına girip haftalar boyunca kimseyi uyutmamıştı.
Piramitler - Terry Pratchett
“O yine doğuyor!” diye haykırdı Gitara. “Onu hissediyorum! Ejderdağı’nın yamacında, Ejder ilk nefesini alıyor! O geliyor! O geliyor! Işık üzerimizde parlasın! Işık dünyaya yardım etsin! Karda yatıyor ve gök gürültüsü gibi haykırıyor! Güneş gibi parlıyor!”
Zaman Çarkı, Yeni Bahar - Robert Jordan
bir vazo, bir kahve makinesi yahut bir televizyon bir kitaptan daha önce eskir yahut kırılıp bozulur. bir kitap, sahibi onu parçalamak, sayfalarını yırtmak, ateşe atmak istemediği sürece işlevini yitirmez.
Carlos María Domínguez, Kağıt Ev
Ona henüz alışamadılar; ama biliyorsun ki, benim için, rüzgarın alıp götürdüğü bir saman sapı gibidir vicdan. Çok değer veririm ona. Ortaya çıkan bu şiirsel tartışmayı geliştirmek isteseydim, saman çöpüne vicdandan daha çok önem verdiğimi eklerdim; çünkü saman çöpü onu yiyen öküz için yararlıdır, oysa çelik cırnaklarını göstermekten başka bir şey bilmez vicdan. Karşıma çıktıkları gün ağır bir yenilgiye uğradı bu cırnaklar. Vicdanı Yaratıcı gönderdiği için, onun önümü kesmesine göz yummamamın uygun olacağını düşündüm. Kendi onuruna uygun bir alçakgönüllülük ve ılımlılıkla karşıma çıksaydı ve bundan hiç vazgeçmeseydi, dinlerdim onu. Sevmiyordum gururunu. Elimi uzattım ve parmaklarımla sıktım cırnaklarını; bu yeni tür havan elinin basıncı altında parçalandılar. Öteki elimi uzatıp kafasını kopardım. Kırbaçlaya kırbaçlaya evimden kovaladım bu kadını daha sonra, ve bir daha hiç görmedim onu. Utkumun anısı olarak başını sakladım…
Moldoror’un Şarkıları-Comte De Loutramount
Jiddu Krishnamurti’yi çok severim. Aşağıdaki alıntıyı ekşi’de görmüştüm, oradan kopyalıyorum:
“sizce yere düşen bir yaprak ölümden korkar mı? bir kuşun ölümden korkarak yaşadığını düşünür müsünüz ? kuş ölüm ne zaman gelirse ölümle o zaman tanışır. ama ölümden endişe duymaz. böcekleri yakalaması, yuva yapması, şakıması, uçmanın tadını çıkara çıkara uçmasıyla, daha çok yaşamakla ilgilenir. hiç kanatlarını çırpmadan rüzgar tarafından taşınarak gökyüzünde süzülüşünü izlediniz mi ? ne kadar ebedi bir zevk içinde görünüyorlar. ölümden endişe duymuyorlar. ölüm gelirse problem değil, yok olurlar. ne olacağı ile ilgili endişeleri yoktur, bir andan diğerine doğru yaşarlar. değil mi ? biz insanoğlu, bizler her zaman ölümden endişe ederiz. çünkü biz yaşamıyoruz. sorun bu. biz ölüyoruz. yaşamıyoruz…”
yaşamak ve ölmek üzerine kitabından