Dök İçini Rahatla

Aynı durumu ben de yaşıyorum hatta aynı şehirde :sweat_smile:
Öte yandan araba almak konusunda da o kadar istekli değilim.
Ya vurursam, vururlarsa, trafikte ters birine denk gelirsem, olue olmadık sorun çıkarırsa vs diye düşüne düşüne o konuda da isteğim köreliyor.

Ancak kendim gibi üşengeç biri için araba şart bir şeyler yapabilmek için maalesef.

4 Beğeni

Zor bir durum. Üstesinden geleceğinize inanıyorum. Yaşadığımız günlerde hiç iyi değil. Yine de enseyi karartmayın derim. Sözlerimi “bekara hanım boşamak kolaydır” şeklinde de anlamayın.

5 Beğeni

Kendi eksikliklerim için başka insanları suçlamak istiyorum, sonra aklıma çocuk olmadığım, artık bir şeyleri değiştirmek için gücüm olduğu gerçeği geliyor. Neden kendim hakkında yanlış olan şeyleri değiştirmek için yetişkin olmam gerekiyor ki? Sağlıklı bir çocukluk geçirseydim pek tabii şimdi mutlu mutlu hedeflerime yol alıyor olabilirdim.

Buradan; hazır olmadan çocuk yapmış ve çocuklarını kendi sorunlu hayatlarında eksik ve yanlış biçimde büyüten /büyütmüş olan tüm ana-babaları lanetliyorum. Siz kendi hayatınızın bozukluğunu seçim şansı olmayan bir canlıya yüklemek isteyecek kadar bencil, aptal ve cahilsiniz.

4 Beğeni

İdeallerim için büyük fırsatlardan vazgeçen biri olarak size tavsiye edebileceğim tek şey “herkes gider, geriye bir tek motivasyonun kalır”

Ben uzun zaman önce kan bağım olan 1. Derece dahil herkesle bu tip paylaşımları kestim. Herkes kötü günde birinin yanında olabilir; ama iyi bir paylaşımda kişinin gözlerinin içi gülmüyorsa zaten çokta üzerinde durulması gereken bir şey yok.

“Acaba niye sevinmedi, desteklemedi, yanlış mıyım, eksik bir şey mi var?” Gibi söylemlerle bencil insanlar için “meclisten dışarı konuşuyorum” gereksiz soru eklerine lüzum yok.

Bu ülkede hala birçok şeye rağmen “yoruldum, yeter.” Deyip pes etmiyorsam; başarabileceklerimi bildiğimdendir.

Siz, kendinizin ya da projenizin farkındaysanız ve artılarını; eksilerini görüyorsanız akabinde aile harici konuya hakim, yorumlarının değerli olduğunu düşündüğünüz insanlarla fikir alışverişi yapıyorsanız, gerisinin çokta önemi olmuyor.

Önemli olan sahneye çıkmadan o alkışı duymak. Sahneye çıktıktan sonra herkes herkesi alkışlar…

2 Beğeni

Günaydın. Sözlerinizden korktum, eleştirileriniz biraz ağır olmamış mı? Öfkeniz beni endişelendirdi…

1 Beğeni

@Blackheart @Ezheret @SJack @azizhayri

Çok teşekkür ederim arkadaşlar. Sonuçları bazen kötü olsa da, doğru bildiğimiz yoldan şaşmamak gerek.

@azizhayri Estağfurullah üstat. Başkalarını anlamaya çalışmak insanı insan yapan şeylerden birisi. Teşekkür ederim.

8 Beğeni

Üstat çok geçmiş olsun, çok zor bir durum. Kolaylıklar dilerim. :heart:

5 Beğeni

Anonim eleştirilerimin ağır olmasına özellikle dikkat ediyorum, çünkü gerçek hayatta yanlışlarını, hatalarını insanların yüzüne bu şekilde vurmanın beni çözüme ulaştırmayacağının bilincindeyim.

Bununla birlikte ilgili mesajımı tekrar gözden geçirdiğimde gerçekten de kendi standartlarıma göre daha hiddetli yazdığımı fark ettim.

Kendime olan tespitim şu: Sıkıntılı bir dönemden geçiyorum ve kendi sorumluluklarımdan kaçınmak için günah keçisi arıyorum.

Yine de elimde seçim şansı olmadan belirli zorunlulukların esiri olmak hoşuma gitmiyor. Seçim şansım mı var? Yok, elimdeki tek hayat bu. Yapabileceğim en iyi şey hayatımı olabildiğince güzelleştirmeye çalışmak.

Sorunum da bu zaten: zorunda olmak.

2 Beğeni

Bu tıp alanında nöroloji ve psikiyatri ne zaman gelişecek acaba? Yoksa ben mi nitelikli hekimlere ulaşamıyorum? Türkiye’de mi sistem böyle? Dün sabah 9’da psikiyatri doktoruma olan randevuma gittim. Nörolojiye randevu aldığımı görmüş neden dedi. Muayene olacağım merak ettim dedim. Anlık göz göze geldik dudağını büktü. Ne anlama geldiğini kafamda kurmadım. Nörolojiye gittim. Baş ağrısı ve uykusuzluktan yakındım. Kronik rahatsızlıkların var mı dedi? Psikiyatriden aldığım ilaçları söyledim tam dinlememiş olacak ki doktorumun yazdığı ilaçların 3’ünün 2’sini reçeteme eklemiş. Doktor yazısına rağmen okudum. Ben bunları zaten kullanıyorum dedim. Aa öyle mi dedi. İşe yaramıyor mu diye sordu. 6 yıldır kullanıyorum falan dedim. İşe yaraması lazımdı dedi. İlaçlı beyin mr’ı istedi. Teşekkürler dedim mr sırasına gittim yaklaşık 150 kişi kayıtta bekliyordu, kalabalık içimi sıktı ve başka bir gün gidip mr randevusu alırım diye ayrıldım.

Teşekkürler.

3 Beğeni

2023 KPSS öğretmen atama sayısı bugün belli oldu. Tam 9 ay sonra. Cumhuriyetimizin 100. yılına ekonomik durumdan ötürü 100/5 bin atama layık görüldü.

Yanlış o kadar çok şey var ki, nereden başlanır ne denir bilemiyorum. Yusuf Tekin’in nuh deyip peygamber demeden inanılmaz bir ısrarla mülakatlı öğretmen alımını diretmesi mesela. Gerekçesi “20 milyon öğrencinin ona emanet olması, bu öğrencilerin çok değerli olması ve eğitimi verecek öğretmenlerin de iyi seçilmesi gerektiği” yönünde.

Bize dört yanlış bir doğruyu götürür şeklinde öğretildi ama şimdi bakan o’nun bir doğrusunun dört yanlışı silmesini bekliyor sanırım. Vicdanen.

Öğretmen adaylarının 3 farklı sınav altında birçok dersten yeterliliği ölçülüyor ve dereceye girenler atanıyor. Bakana göre bütün bu derslerin yazılı sınavında başarı göstermek yeterli bir ölçüt olmadığı için sözlü sınav şart. Yazılı sınavları %50 etkileyen oranda hem de. Çünkü öğrencilerimiz çok değerli…

Peki madem 20 milyon öğrencimize bu kadar değer veriliyor, neden ülkemizde 80 bine yakın ücretli öğretmen çalıştırılıyor? Ücretli öğretmenlikte bırakın eğitim fakültesi mezunu olma şartını, pedagojik formasyon şartı bile yok. Mezunu olduğunuz herhangi bir fen-edebiyat fakültesi dersi için ücretli öğretmenlik başvurusu yapıp cüzi bir maaş (daha çok el harçlığı) karşılığında MEB okullarında öğretmenlik doğası nasılmış, tadabilirsiniz.

Ben tattım mesela. Ankara’nın en büyük ilçelerinden Keçiören’de bir lisede İngilizce branşında ücretli öğretmenlik yaptım. Öğrencilerimize çok değer verildiği için sınıflar 40 kişi civarındaydı. Anadolu-meslek lisesi olduğu için ders programları inanılmaz yoğun ve 8.30-16.40 arasında derse giriyorlar. Zaman tasarrufu için gün planlaması 80 dakika blok ders 10 dakika teneffüs şeklinde. Sabah ilk iki saatte ve son iki saatte sınıfta odaklanma diye bir konsept yok. Bu kalabalık sınıfların orta sıralarından itibaren arka sıralara kadar öğrenciler mesafe kaynaklı olarak standart boyuttaki tahtaya yazılanları görmede zorlandıkları için kocaman puntolarla yazarak ders anlatmak iyi bir seçenek gibi. MEB kitaplarının harika müfredatından ötürü içerikleri dersten önce deşifre etmeniz gerekebilir. Böylece gelişim çağında olmalarından ötürü algı süresi zaten kısıtlı olan öğrencilerinize bu içerikleri aktarma konusunda zaman kazanabilirsiniz. Çünkü meslek lisesi öğrencilerine anadolu-fen liseleri ile aynı müfredatta İngilizce kitabı sunmak ve bu kitapların tam bir “türkçe-ingilizce” stilinde yazılmış olması bir tık acımasızca. Gerçi fen lisesinde de çalışıyor olsanız o içerikleri deşifre etmeniz şart, bu bir gerçek.

Öğrencilerimizin eğitimine verilen paha biçilemez değerden ötürü yıllar sonra (tam da yabancı uyruklu, dersleri anlama güçlüğü çeken öğrenciler bu kadar fazlayken?) “mevcut müfredatın emsallerinden en az 2 kat fazla konu barındırdığını ve en az %50 daha zor olduğunu” tespit ettikleri için yeni bir müfredat çalışması da başlatıldı tabii ve çözüm olarak %35 kadar sadeleştirme kararı verildi. Fakat… yeni müfredat taslağında dört farklı din (teoloji veya semavi dinler değil, yalnızca islam-sünni din kültürü) dersinin müfredatı olmasına rağmen maalesef İngilizce branşı için hiçbir seviyede yeni müfredat çalışması yapılmamış. Halbuki İngilizce zorunlu ders ve bahsi geçen dört din kültürü dersinden üç tanesi seç(eme)meli.

Bu şartlarda kadrolu öğretmenlerin öğrencilere en iyi eğitimi sağlaması beklendiği için Genel yetenek-genel kültür, eğitim bilimleri, ÖABT, mülakat ve şimdilik akıbeti belli olmayan MEB Akademisi aşamalarının başarıyla tamamlanması gerekiyor. Sonra şanslıysanız mecburi şark görevini tamamlamak için yaşadığınız yeri terk edip bir küçükşehir köyüne veya İstanbul gibi metropol bir şehrin en güvensiz semtlerinden birine atanabilirsiniz. Bütün çile öğrencilerimize en iyi eğitimi sağlamak içi- bir saniye. E ben yaşadığım şehirde de MEB bünyesinde öğretmenlik yapabiliyorum ama? Hem de bu aşamaların hiçbirinden geçmeden. Doğru ya, (çok düşük) ücretli öğretmenlik…

2021 haberine göre eğitim fakülteleri yıllık 40 bin öğrenci mezun ediyor. Veri olmamakla beraber ücret karşılığı 2 dönem içerisinde pedagojik formasyon sertifikası alan kişi sayısı da bir hayli çok. Yani her yıl 40 binin çok çok üzerinde öğretmen adayı doğuyor. Her yıl emekliye ayrılan öğretmen sayısı ise 15 bin civarında.

Bu yıl 20 bin alım açıklandı fakat yalnızca İngilizce branşında bile KPSS’ye giren yıllık aday sayısı 15 binin üzerinde. Yani müthiş bir yığılma söz konusu. Bu kadar çok öğretmen adayına ihtiyacımız yoksa neden bu kadar çok öğretmen adayı yetiştiriliyor? Bu kadar çok öğretmene ihtiyacımız varsa -ki 80 bin ücretli öğretmenden ve taşra okullarındaki öğretmen eksikliğinden anlaşılacağı üzere ihtiyaç var- neden yeterli ve planlı atama yapılmıyor?

Bir de sınav ücretlerine değinmek istiyorum. Açıklanan enflasyon verileri %60-70 civarında. Enflasyon bu civardaysa ÖSYM sınav başvuru ücretlerine neden %100’ün üzerinde zam yaptı? 2023’te üç sınav için yatırılan ücret 400TL civarında iken bu yıl üç sınav ücreti 1050TL tuttu. Kariyer grubu için ise meblağ 1410TL. Vicdanlı bakanımız “Bu yıl KPSS’de mülakat kaynaklı atanamayanlar ne yapacak?” sorusuna “Seneye bir daha hazırlansınlar.” cevabını vermişti. Her sene iki katı zamlanan sınav ücretini yatıralım fakat sınava sıkı hazırlanan adayların bile atanması için hiçbir garanti olmasın, ne ala.

20 bin atama şaşırtıcı olsa da şaşırtıcı olmayan bir sayı aslında. Buradaki sorun bu sayının 2024 KPSS’ye 2 ay kala açıklanması. Çevremde farklı branşlarda iyi ve orta sıralaması olan insanlar var. Orta sıralamada olanlar atanacak sayının çok olması umuduyla, yüksek sıralamada olanlar kesin atanırım, düşüncesiyle 9 ay beklediler. Bu iki grup da hayal kırıklığına uğradı ve bir sene kaybettiler. Çünkü sıralamaları atama sayısının içinde olsa da olmasa da bunu %50 etkileyecek bir sözlü sınav var önlerinde. İstatistik verilere ve geçen seçimin vaatlerine dayanarak garantide hissedip 9 ay beklediler. Bu garantinin ellerinden kayıp gittiğini görmek için. Şimdi ise getirilen mevcut şartlarda bir daha deneyip bu sefer “daha da” garantide olmak için zamanları kalmadı, çünkü kimse bu moralle 2 ayda KPSS’de iyi bir sıralama yapamaz.

Demem o ki, plansızlık suretiyle insanların hayatlarıyla oynamak bu kadar kolay olmamalı. Sayısız yanlışın arasında daha az bir yanlışı seçmek onu doğru yapmıyor maalesef, keşke bunu anlayıp vicdanlarını rahatlatmayı bıraksalar. Gençlik yıllarımız sinirle stresle umutsuzlukla ellerimizden kayıp gidiyor ve buna kimse dur diyemiyor. Sıfır motivasyonla dağları delemez ki kimse.

18 Beğeni

Sonra deve demiş “Nerem doğru ki?”
https://twitter.com/haskologlu/status/1787878024202928355?t=Wzmw9mU7hn0XfrPGdmVJ0Q
https://www.memurlar.net/haber/1100717/ilkogretim-rakamlari-aciklandi-bir-milyon-yabanci-uyruklu-ogrenci-var.html

Eğitim sistemi zaten bozuktu, sığınmacılardan sonra daha da bozuldu.
Öğretmen alımları sıkıntılıydı ekonomik krizden sonra daha da bozuldu. Bozulmayan ne kaldı ki? Ağzımızın tadı bile bozuldu.

3 Beğeni

Söylediklerinizin altına imzamı rahatlıkla atarım. En kötüsü yazdıklarınızın hepsini büyüklerimizin bilmesi ama düzeltmek için hiçbir şey yapılmaması. Bireysel yetenek, azim ve kararlılıklaryla çabalayanlar olsa da yetmiyor, diğerleri izin vermiyor. Daha da kötüsü bu duruma getirenlerin hala yüksek oy almaları. En ve en kötüsü muhalefetin yıllarca olan biteni seyretmesi. Ve yeni yeni silkiniyor olması. Üstelik bence hala güven vermiyorlar.
Son cümle olarak diyebilirim ki 200 yılı aşkın bir süreden beri yenileşmeye çalışıyoruz. Cumhuriyetimiz 100 yaşını aştı. 1950’den beri çok partili sistemimiz var 1980’den beri serbest piyasa ekonomisine geçmişiz ve hala en büyük işveren DEVLET…

4 Beğeni

Maalesef “daha kötüsü olamaz” dedikçe aklıma şu geliyor:

Attığınız habere çok üzüldüm. Daha da üzüldüğüm kısım ise bunun gibi haberleri çok sık görmeye başlamış olmak.

Bu denli düzensiz göç gelecekte demografik yapıyı bozacak derken bir anda milli bir iç güvenlik sorunuyla karşı karşıya kalmak çok çok can sıkıcı bir hal almaya başladı maalesef.

Çok haklısınız. Sanıyorum kimsenin batan gemiyi kurtarmaya isteği/niyeti/umudu yok, o yüzden herkes mal kaçırma derdinde. Halbuki farkında değil misiniz, gemide beraberiz ve sizin “kimi nasıl kazıklasam” diye düşünerek edindiğiniz mallar da yanınıza kâr kalmayacak.

Kendimi metafor üzerinden ifade ediyorum çünkü bir yandan da halkımın bu kadar yarınlarını umursamaz, bu kadar yozlaşmış hale geldiğini görmek ve bunu itiraf etmek beni şu yaşımda çok zorluyor maalesef.

Şu anda hepimiz tarihe tanıklık ediyoruz resmen, bana kalırsa çok önemli bir kırılma noktasındayız ve bunu iyi değerlendirmek gençlerin ve yenilenmesi gereken bir muhalefetin elinde. Yoksa durum yine üstte paylaştığım görsele dönüyor. :smiling_face_with_tear:

4 Beğeni

Türkiye kadar saçma bir ülke yok.
Doğru diyorsun en büyük işveren Devlet… Her şey acayip…
Sol partiler var ama en büyük destekçisi köylü veya işçi değil, baya baya orta kesim beyaz yaka.

Sorsan hepsi Sosyalizme karşı, şuan Türkiye’nin Stalin dönemi rüyasından farkı yok. Kayyum, komiser, tek parti vs…

Hastane ücretli olsun, camilere ödenek olmasın, devlet yardımı olmasın, millet bahçesi, devlet yurdu, belediye tesisi olmasın desen linç yersin ama azından sosyal kelimesi çıksa teröristsin.

Abd en kapitalisttir derler sen 4 kere motorlu tasit vergisi odersin.

Serbest piyasa derler soğan depon basilir.
Tarim cennetiyken savastaki suriyeden ukraynadan patates alirsin.

En cok iman , orta dogunun en musluman ulkesi derler, bir tane sarhosu alkoligini goremezsin sarkintiligi tecavuzu imanlisi yapar. cocuklar kucaktan kucaga gezer bir bakarsin tarikat cemaat.

Dogunun ve batinin ne kadar kotu yani varsa alanbir yer burasi.

6 Beğeni

Yani konuşmayayım diyorum, dayanamıyorum. E, Erce sen niye şu anki Türkiye’ye karşısın o zaman? Geçmişte kaç kere sosyalist olduğunu söyledin, “Sosyalist adama da serbest ekonomiyi savunduruyorsunuz,” dedin. Al işte Türkiye’de olabilecek sosyalizm bu, neden mutlu değilsin?

Doğru, kapitalist ülkede bu kadar vergi olmaz. Sosyalist ülkede bu kadar vergi olur. Daha doğrusu sola kaydıkça vergiler artar.

Bugün AKP gitsin yerine X bir solcu veya sosyalist parti gelsin o da aynı veya daha fazla vergi alacak. O da kayyum, komiser, tek parti yapacak.
Ülke insanını ikiyüzlü olmakla suçluyorsun ama dön sen de bir günah çıkar, kendinle yüzleş. Neye karşısın, neyi savunuyorsun? Tek partiye karşısın ve sosyalizmi mi savunuyorsun? Yoksa bunları yapan insanların kimliği, neci veya kimlerden olduğu mu önemli senin için?

Dipnot: Tarım cenneti falan da değiliz. Dağlık, yarı çöl bir ülkeyiz biz, tarım cenneti de nereden çıktı? Uydurma, ezber laflar bunlar. Ukrayna, Polonya, Fransa gibi dümdüz ve sulak ovaların olduğu ülkeler tarım cenneti.

7 Beğeni

Nefis,gayet yerinde bir soru ve eleştiri abi teşekkür ederim. Sana saygımdan cevap vermek için pc ye geçtim. Umarım kendimi net anlatabilirim.

Konulara direk cevap yazınca bazı şeyler gözden kaçıyor farkındayım.
Ben her şeyden evvel sistem ve kurallar adamıyım. Bir şey bana uymak , etik olmak zorunda değil, ancak o şey uygulamadaysa kuralı neyse o şekilde olmalı. En dayanamadığım şey sistemi kendine göre işletmek. Bırakalım sosyalizmi kapitalizmi. Misal ben şeriata karşıyım. Ama şeriatla mı yönetileceğiz, kabul, o zaman hırsız bakanın oğlu bile olsa eli kesilecek. İşine geldi mi o işine gelmedi mi bu yok. İçinde bulunduğum sistemin kuralları uygulansın isterim.

Türkiye’de ise bir sistem yok. Her sistemin en kötü yanı ve azınlık bir grubun çıkarına yönelik işletilmesi var. Eleştirileceksem de korkmuyorum ama halkında bu konuda ciddi ciddi iki yüzlü ve cahil olduğunu düşünüyorum. Kendisi kuru ekmek yiyip Allaha şükür deyip, yöneticisi etli ıstakozlu sofralar kurdurunca ama o hak ediyor diyorsa bunu doğru ve dürüst bulmuyorum. En çok da iş yerimde ve çevremde bunu yaşıyorum. Dindar, alkole karşı oğlum içmeyin şunu diyen adam çatır çatır çalıyor abi.

Stalin bir diktatör ve faşist bir sovyetler birliği yönetti. Ben hem faşizme karşıyım hem de o zamanki gibi devlet egemen bir sömürü modeline karşıyım. Bu şey Sosyalizm bile olsa kusurlu bir modeldi. Bu yazıdaki vurgum bunaydı. Ama daha açık söylemek gerekirse babası milliyetçi olup “koministler moskovaya” diye bağıran, solu bir düşman gören kitle bugün ekmek, süt, sağlık, eğitim, her şey devletten gelsin diyor. Bu ikiyüzlü bulduğum şey. Ben kendim liberal sitemi savunmuyorum ama o sistemin uygulanışında yapılan bir hamleyi savunurken bunu iki yüzlülük görmüyorum. Kayyuma, komisere, akılcı olmayan, çoğulcu olmayan yönetime bunu kim yaparsa yapsın isim ve sistemden bağımsız adaletsizliğe karşıyım.

Türkiye’de uygulanabilecek sosyalizmin de liberalizmin de maalesef bu olduğuna inanmıyorum. İnançtan öte Yerel Yönetimler üzerine yüksek lisans yapan biri olarak farklı modellerini de gördüm. 20 den fazla ülkeyi turist olarak, ABD yi de bir süre yaşayarak tecrübe ettim. Sosyalist Brezilya yada Liberal bir Güney Kore (hatta başkanlık sitemi) örneği de önümüzde var. Bunlar bize uzak değil. Finlandiya, İsveç, Norveç modelleri var. Almanya var… Haklısın bunlarda vergi tavan. Bizde de öyle olsun. Ama misal bunlardan hangisinde deprem için vergi alınınca Somali’ye yardım gönderiliyor. Hangisinde devlet dini kurumları vatandaştan aldığı vergiyle bizim gibi finanse ediyor. Bunlara karşıyım. Benden o vergiyi alsın ama ulaşım ücretsiz olsun, et-süt-yumurta-yakıt temel ihtiyaç olsun. Eğitim sadece parasız değil - kaliteli ve parasız olsun. O Stalin diktatörlüğü bile dünyanın en iyi sporcularını çıkardı. Bizde tek bir ailenin hem hakem-hem sporcu-hem federasyon başkanı olduğu dövüş sanatları sporu var.
Bunlara karşıyım. Sosyal düşüncem bunlar. Uçabilsem… Devlet 100 temel eseri her çocuğun evine en iyi çeviri ile set halinde yollasın isterim. İyidir sosyalist hayaller… Ama uçmasam bile Türkiye’de uygulanabilecek sosyalizm bu değildi Hala değil. Devlet Suriyeli yerine kendi vatandaşına ücretsiz bakabilir en basiti. Toki vatandaşa çalışabilir, stad yapmak yerine… Atanamayan öğretmene maaş verilir, diyanete bu kadar para basmazsan… Dahası bu tip işler her şeye rağmen bu ülkede sadece kanunlar ve anayasa ile sağlanabilir. Yeter ki halk bunun bilincinde olsun.

Türkiye’nin tarım konusunu tartışmaktan ziyade, Hollanda kadar Konya’nın şimdiki halini kabul etmiyorum. Patatesi , soğanı, domatesi bu halde yemeyi ve bu fiyatları kabullenemiyorum. Tarım cenneti olmasa bile bu ülkede yol kenara fırlatsan soğan yetişir.
Ben çocukken bir grup elit tarafından sucuk fakir yemeği idi. Kokardı. Sucuk kokmak kötü bir şeydi. Tavuktan mangal filan olmazdı. Şimdi sucuğu geçtim, yol kenarında kiloyla kanat yapan mangalcı dayılar bile kalmadı. Abi hormon basılmış şişkin tavuk da mı yetiştirilip fiyatlar düşürülemez? Türkiye ister liberal ister sosyalist olsun her modelde kendine yetecek eti üretebilirken Urugay’dan et alacak duruma geldik. Senin çocukluğunda benden farklı değildir.

Umarım görüşümü anlatabilmişimdir.

4 Beğeni

Seni çok iyi anlıyorum ve bu noktada canıgönülden katılıyorum. Ancak insanoğlu çiğ süt emmiş derler ya… Hakkıyla, adaletiyle, teoride istenen amaçları doğrultusunda uygulanan herhangi bir sistem olduğunu düşünmüyorum. Bir algoritma yazabiliyoruz ama bilgisayarların ve yapay zekânın aksine bir algoritmayı sınırlarının dışına çıkmadan uygulayamıyoruz. Sosyalizm, liberalizm, şeriat, sosyal demokrasi, welfare state… Hepsi için geçerli bu. Hepsini uygulayan ülkelerde sıkıntılar var. İşine geldiği gibi yontma, yozlaşma, kuralsızlık var. Kimisinde az, kimisinde çok. Bizdekinde çok ve maalesef tarih boyunca böyleydi. Değil Cumhuriyet ve Osmanlı, Bizans zamanında bile böyleydi. Her türlü sistem daima azınlık bir grubun yararına işletildi.

Haklısın ama bak şimdi can sıkıcı bir soru soracağım: Atatürk’ü ve tek parti dönemini savunup şimdiki tek particiliğe karşı çıkmak ikiyüzlülük değil mi? “Zamanın şartları öyleydi” savunmasını yapacaksan baştan söyleyeyim: Bu savunma, Atatürk’ün ve yönetiminin şu anki zamanımıza uygun olmadığını, Atatürkçülük’ün de geçmişteki monarşistlik, vs. gibi atıl bir ideoloji olduğunu itiraf eder.

Müreffeh devletlerle aramızdaki en büyük fark şu: Hesap verebilirlik. Norveç’te, Japonya’da veya Almanya’da bir devlet görevlisi rüşvet yerse işi biter. Adaletsizlik yaptığı halde görevine devam etmeye çalışırsa onu o görevde tutanlarla birlikte yerin dibine gömülür. Peki bizde neden böyle bir şey olmuyor? Çünkü bizde hâlâ klancılık, aşiretçilik, kabilecilik var. Bu maalesef sol için de sağ için de geçerli. Kimlerdensin? Kimin tarafındasın? Kimse adaletin tarafında değil, herkes kendisi ve kendi gibiler yolunu bulsun istiyor. Bak mesela mevcut İBB başkanı baştan aşağıya liberal bir adamdır. Ankara’daki mevkidaşı ülkücü. Neden savunuluyor? Çünkü “bizim adamımız”. “Biz yolumuzu buluyoruz.” Başkası ötekini neden savunuyor? Çünkü o da onların adamı, onlar yolunu buluyor.
Geçmişte devlet zulmü görmeyen var mı? Müslümanlar, Aleviler, gayrimüslimler, liberaller, sosyalistler, homoseksüeller, Kürtler, köylüler, şehirliler hepsi bir yerde, bir şekilde zulüm gördü. Herkesin derdi de devletin o sopasını bir şekilde ele geçirmek. Başkasının eline bırakmamak. Kimse de şu sopanın ucunu kıralım, yetkisi, gücü azalsın demiyor. O sopa bende olsa kimseye zulmetmem diyen de yalan söylüyor.

Diyanete gelince… Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurucusu Atatürk’tür. Türkiye’de dini kontrol etmek amacıyla kurulmuştur. 90’larda sağ partiler DİB’in lağvedilmesini savunmuştur ama onlar da iktidara gelince hemen vazgeçtiler. Çünkü kim elindeki gücü gönüllü bir şekilde bırakır? Ben ilkesel olarak, laik bir ülkede devletin herhangi bir kurumunun din işleriyle ilgilenmesine karşıyım ama Türkiye’de DİB’in kaldırılmasının ve camilere, cemaatlere, kuran kurslarına tam özerklik verilmesinin nasıl sonuçları olur tahmin edemiyorum. Ve evet, laik bir ülkede insanlar ister en yobaz şeylere inanır, ister çubuk krakere tapar, devlet buna karışamaz. Bu insanların örgütlenip kendi topluluklarını, derneklerini vs. kurması dahil.

6 Beğeni

Biraz düşündüm de aslında bu noktada hiç canıgönülden katılmıyormuşum, onu fark ettim. :smiley: Kusuruma bakma. Bir şey uygulamadaysa kuralı neyse ona göre uygulanması çok büyük problemler açabilir. Mesela Türkiye’nin vergi politikasını düşünelim. Türkiye’nin vergi politikasını harfiyen kuralına göre uygularsak ve kimseye göz açtırmazsak Türkiye’de vergi toplayabileceğimiz ne bir şirket, ne bir holding ne de bir insan kalır. Komple batarız.
Türkiye’den çıkan ve adını tıp tarihine yazdıran Gazi Yaşargil mesela hayatının 40 yılını Türk değil, İsviçre vatandaşı olarak geçirmiştir. Neden biliyor musun? Atıl ve eski bir kanun neyse ona göre uygulandığı için. İsviçre’de beyin cerrahisi uzmanlığını tamamladıktan sonra Gazi Yaşargil’i askerlik görevi için vatana çağırmışlar. Normalde üniversite mezunu olduğu için bir yıl yedek subaylık yapması gerekiyor ama İsviçreli bir kadınla evli olduğu için subay olmasına izin verilmiyor. Casusluk riski var deniyor. Geleceksin, üç yıl boyunca er olarak askerlik yaparak bu vatana hizmet edeceksin deniyor. Gazi Yaşargil bunu kabul etmeyince de vatandaşlıktan çıkarılıyor. Ta ki 90’larda mı ne, Özal araya giriyor da vatandaşlığı geri veriliyor.

3 Beğeni

Yine haklısın ama sen böyle yazınca bir yerlerde gerçekten ifadem hatalımı diye düşünüyorum. O görüşümü de yazıyım.
Tamamen benim düşüncelerimdir:
Diktatörlük; padişahlık, kral yada başkan gibi bir pozisyon. Atatürk benim görüşüme göre diktatördü. Ancak bir ülkenin başına gelebilecek en iyi diktatördü. Öyle ki kendisi bizzat bu rolü bırakacak sistemin yolunu açmıştır. Üstelik tek adama rağmen bazı konularda ortak akıl uygulamaları var. Köy Enstitüleri konusunu mesela ortaya atmış ama bu yapının oluşumunda yönetiminde karışmıyor kimseye. İki parti olsun diye ciddi ciddi denemeleri var bu yadırganamaz. Çok partili bir yapıyı düşünüyor. Bu Stalin ile aynı bakış değil. (Birde ben tek partiyi, yapısal olarak bu iyidir sistem böyle gitsin diye savunmadım hiç. Sıfır partili bir meclis veya çok partili bir yapı bana daha çok hitap eder. Ayrıca bana göre yerel yönetim modeli tamamen partisiz olmalıdır. Liberal örneği ABD. Sosyalist örnek pek var diyemem)

Dahası Atatürk “Eğer bir gün, benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin.” diyor. Ben bundan şunu anlarım. Ben Cumhuriyeti kurdum ama velev ki yarın bir gün X bulundu bu X Cumhuriyetten, ne biliyim belki Laiklikten öte bir şey ona geçin.

Zamanında şartlar öyleydi ben zaten diyemem. Asıl bunu dersem sosyalist fikirlerim çöpe gider. Çünkü zamanında sosyalizm görece başarılı haliyle var. Lenin var. Troçki var. Fikirsel çatışmalar var. Tam kuzeyinde, sana savaşta yardım eden bir Rusya var. Misal Atatürk benimsememiş sosyalizmi. Kendi döneminde liberal uygulamaların önünü açmaya başlamış. Muhtemelen Marks’ı biliyor. Lan bu devrim niye İngiltere’de olmadı da Rusya’da oldu diye alt metini sorgulamış. Bizde solcuların yarısı bu öngörünün odağını bile bilmez mesela. O yüzden çarpık sol ve haklısın bir bakıma ülkeyi devralsa aynı şey olacak.

Yeri gelmişken her dediğine tek tek girmiyorum, uzun yazılar sıkıcı olabiliyor ama İmamoğluna’da değiniyim. Bana göre kendisi sosyal-demokrat bir Erdoğan’dır. Onun içki içen, daha elit, ne biliyim giyinmesini bilen bir halidir.

Şu utancı içimde yaşarım ülkemin koşulları gereği daha kötü ilerlemesin diye kötü olana oy verdim ve destekledim. İşçi partisinin, TKP nin parti programlarını okumadan meydanlarda sosyalist aşkı yaşamadım. TİP i desteklerken, programlarında yer alan başta Ermeni konusu olmak üzere karşıyım.

Benim bir sistemi benimsemem salt onu savunmam anlamına gelmiyor. Bana göre doğruda değil, değişim ve gelişim için sorgulanmalı. Ama ben bizim gibi ülkeler için Sosyalist, mümkünse biraz tepeden gelme ama faşist olmayan bir yapıyı daha uygun buluyorum. Bu yapı da anayasal bir düzen korumasında olmalı. Bu yapının ana amacı temel ihtiyaçlardan ziyade mülkiyete sahip, haklarını bilen,sorgulayan, gelişime açık, eğitimli bir sınıf yaratmak olmalı.

Kusuruma bakma. Bir şey uygulamadaysa kuralı neyse ona göre uygulanması çok büyük problemler açabilir dediğin kısım da bu noktada cevap buluyor. Bu yapılar her zaman sorgulanabilir , geliştirilebilir olmalı. Kanunda ismi Ever olanı asın derse bu böyle diye Everi asın diyemem. Bunu savunamam. Bu düzeltilmeli. Ama sen beni anladın. Eğer sen Ever olarak asılacaksan o zaman tüm Everler asılacak kardeşim. Bu başka birşey.

2 Beğeni

Yaşadığım yerde yıkılan bir okulun bahçesinde bulunan bir yazıyı sizinle paylaşayım istedim. Bilmem söze ve verilen mesaja katılır mısınız?

Atatürk, bu sözü ne zaman ve hangi şartlarda söylemiş bilmiyorum ama bir okul bahçesinde olduğuna göre sağlam bir kaynağı olmasaydı dikmezlerdi diye düşünüyorum.

5 Beğeni