Bu konudaki en ilginç noktalardan biri de kesinlikle budur. Bu insanlara laf anlatmaktansa hiçbir paylaşım yapmayan, hiçbir paylaşıma yorum yapmayan insanlara dönüştük. Yapıyorsak da çoğunlukla kendi yakın çevremizle sınırlı tutuyoruz artık.
Bu durum hem sosyal medyayı hem de forumları öldürüyor. Genel olarak interneti öldürüyor. Evrim Ağacı’nın aşağıdaki videosu bu konuyu da ele alıyor.
Siz’den sen’e geçiş bizde çok sıkıntılı maalesef. Bazıları abartarak herkese siz derken bazıları da resmiyetten nefret edip hemen senli benli olmaya çalışıyor.
Galiba ben çalışma ortamına uygun değilim. Bazen (çoğu zaman) galiba beynimde bir parça eksik diye düşünüyorum, bir telafi edilemezlik var, bir farklılık var ortada (acaba otizmli miyim diye düşünmeme kadar vardı bu durum)- girdiğim her ortamda -çalışma, okul vb. bir süre sonra kendime kenarda sinmiş, silikleşmiş bir hâlde buluyorum. Gülmekte, şaşırmam gereken yerlerde şaşırmakta, söylenen bir şeye tepki vermekte çok zorlanıyorum. Doğru düzgün bir hayat yaşayamıyorum ben böyle, canım çok sıkıldı bugün. (Dizlerini kırıp evinde oturacak, şehrin insanlarını rahatsız etmeyecek bir daha ha. ha. - sizleri de)
İzin varsa eğer (dürüstlüğe), içimi gerçekten dökmek istiyorum, uzun süredir konuştuğum bir kişi, konuşmayı bıraktı benimle. (Neden konuşmayı bırakmadan önce güle güle demezsin ? Geri döneceğini düşündüğün için, o zaman neden geri dönmedin ? Neden bana planlı ayrılık -her seferinde kademeli olarak daha uzun aralıklar bırakarak her iki mesajı arasında- uyguluyorsun gerizekalı mal, ben fark etmiyor muyum ? Neden kendine eziyet ediyorsun benimle -yine de konuşmaya devam ederek- senden nefret ediyorum (ırkından da, dilinden de, dininden de) konuşmayalım de bana, tatlı tatlı ayıralım zaten ayrı olan yolları. (Burada, bir noktada kendimle çelişiyorum, o zaman sen neden onun kendisine eziyet etmesine izin verdin diye sorulabilir - ama söz vermiştim kendime, bu sefer ilk bırakan ben olmayacaktım, o zaman şikâyet etmeyeceksin, sen istedin bunu - dolaylılığından nefret ettim, ama aynısını ona ben yaptım)
Kandilin mübarek olsun dedi. Olmuyor. Tek bir hamleyle, tüm insan ilişkilerimi baştan sona değiştirebilirdim, ama fizikötesi var, ona gücüm yetmiyor. Sabır. Çok yoruldum, yarın bugünü unutacağım, unutulacak bir gün daha. Zorlanıyorum, ama bir gün, yaşayacağım tüm günlerin içinden bir gün, biliyorum çok değişik bir gün olacak, o gün için sabrediyorum bu güne. Kandiliniz mübarek olsun (olmasını isteyenler).
Yaşantılarım, ideal olarak belirlediğim güzergahtan dosdoğru gitmese de ona yakın gidiyor.
Şu an zihnimi meşgul eden asıl sorun şu: Bir eserim olsun istiyorum. Bu eserin niteliği henüz belirsiz, ama onu yaratmaya başlamam için bana baskı yapıyor. Ne yapmalı, nereden başlamalı? Yeteneklerim, becerilerim, zekam ve iradem, arşa ve ötesine uzanan bu yolda beni sona götürmeye yetecek mi? Yoksa yalnızca bu sonsuz yol mu beni ve eserimi yüceliğe taşıyacak patikalara sahip?
Bilmiyorum. Benliğimin aşağılık yanı yüceliği düşünmekten bile korkuyor. Bu yan, bırakın yücelmeyi, başını yukarı bile kaldıramayacak, çamurda eşelenmekten hoşlanacak kadar aciz. Ama diğer yan öyle değil, o ait olduğu yerin en üstün daha üstünden bile yukarıda olacağından emin. Fakat onun da eli kolu bağlı, onu serbest bırakmamı bekliyor.
Ben ise oturmuş burada içimi döküyorum; belki içimden fazlasını, içimde olmuş ve olacakları da döküyorumdur. Bunu bilmiyorum ama az önce bir şey öğrendim: İçimdeki yüce benlik artık harekete geçmek istiyor.
Dert olmaktan ziyade sadece dikkatimi çeken bir şeyden bahsetmek istiyorum. Çünkü sadece bana mi tuhaf geliyor bilmiyorum.
Bazı insanlar tanıyorum kitap okuma eylemini hayatlarının tüm merkezine koyup yaşamayı bırakmışlar. Adeta yalnızlığını, toplumdan kaçışı kitap okuma ve dinle maskelemiş üzerini örtmüşler. Kitap severim deyip tam zamanlı iş bulmaktan kaçınan /korkan bir öğretmen arkadaşım var.
İş aramaz, başkaları ona iş bulsa çalışmaz, kpssye hazırlanmaz. Yabancı dil yok, kendini geliştirmeye açık değil. Bunları yaparsam kitap okumaya zamanım kalmıyor diyor daha fazla çalışamam. Evlen diyorlar kitaplarım daha önemli diyor. Dışarı çıkıp bir mekanda bile oturmaz. Daha sayamayacağım kadar acayip/ kendini soyutlayan hareketini gördüm. Geçen müzikale gidelim dedim (biletleri de ben aldım) gelmez. Bu arada okudukları da gotik edebiyat.
Konu uzar, çok da evrilir ama hayatı yaşamak yerine sadece kitap okumayı merkeze koymak bana gerçeklerden ciddi bir kaçış, abartılı bir eylem gibi geliyor.
Ekleme: Tartışma ortamı oluşturmak için yazmadım, sadece bu tür bir durumun hiç sağlıklı olmadığını düşünüyorum. isteyen görüşünü ekleyebilir tabi.
Başta yazdıklarınıza katıldım sonra fikrimi değiştirdim.
Bir insan bilinçli bir şekilde mutluysa, yaptıkları, kendisine ve çevresine zarar vermiyorsa edimleri neden yanlış olsun?
İnsanlar kendi standartlarını belirlemişler ve -yazdıklarınızdan anladığım kadarıyla- bu yaşantı onları gayet de tatmin ediyor. Hal böyleyken bu insanları eleştirmek bana yanlış geliyor.
Ekleme: Bu arada arkadaşınız çok nazik bir insanmış, insanları kırmadan onları geçiştirebilmiş.
Bana okuma yasaklandı gibi birşey. Koşu ve yemek yapma ve diğer lisans sınav iskeride. Psikiyatristin hayatta severek yaptığım şeylerin bile ek bir stres ve yük getirdigini söyledi. Acayip azalttım. Yaya sadece bir kitap belki çizgi roman… Mutfağa hafta da bir. Artık hiç bir lisans belge sınav vs yok. Aşçılık son sene bitince bitiyor.
Aynı şeymi bilmiyorum eskiden direk google da araştırır iki saat okurdum. Yapmayacağım. Ama bunun için şöyle örnek verdi doktorum. Bazı şeyler içimde stress yaratıyor. Bunda kitabı bitirmek, sonrasına geçmek dahil. Okumayınca okuma dürtüsü stres yaratıyor. Yine aynı şekilde koşu hedeflerim ve antreman yapmak zorunda olma fikri içimde oluşuyor o da stress yapıyor.
Bunlardan arın dedi. Kısaca mal mal oturuyorum mandra filozofu gibi. Hiçbirşey yapmadan. Bir tane kitabım var o kadar.
Olabilir. Demek istediğim şu: İnsanın sosyal yönden işlevsiz olması (hikikomori, sosyal fobik vb.) ile sosyal yönünün asgari gereksinimlerini yerine getirmesi (içe dönük) ve ilgisini başka yönlere odaklaması birbirinden ayrılmalı.
@erce
Yaşadığımız şeyler aynıları mı bilmiyorum ama ben de benzer bir durum yaşıyorum.
Sevdiğim bir kitabı okurken ilgim başka bir kitaba kaydığında yarım kalan kitap sanki üstesinden gelemediğim bir sorumluluğummuş gibi geliyor. O yarım kitap artık benim için bir keyif nesnesi olmaktan çıkıp yük haline geliyor.
Bu yükü hissettiğimde ben de kitapları bir süre rafa kaldırıp ilgimi başka alanlara yöneltiyorum.
Arkadaşlar sosyal medyada gördüğüm,erkeklere gelen kafayı sıfıra vurup askere gitme içeriklerinden etkilenip başvurmuştum şimdi ise gidiyorum. Şaka bir yana isteyerek başvurdum şubatın sekizinde teslim oluyorum acemilik boyunca forumdan uzağım bittikten sonra size bol bol askerlik anısı anlatacağıma emin olun.Sene başında mezun olmuştum şimdi asker zaman çabuk geçiyor insanoğlu için .Sinema ve dizi konularında bol bol içerik ve yorum birikir vaktini bulduğumda yorumlarız.