Yazarların sıkça tekrarladıkları spesifik temalar vardır ya? Hani, yazarın yazınının karakteristik öğelerinden olan, “Acaba bunu sıkça tekrarlamasının nedeni ne olabilir?” dedirten temalar. Hah, işte, o!
O temanın arkasındaki özel nedeni merak edersiniz. Yazarın o temaya sık sık başvurması gizemli gelir, arkasında ne gibi sebepler olduğu merak edilir.
Cevap, beklenilenden daha basit, genel ve köklü bir geleneğin temsiline dayanıyor olabilir.
Mesajın devamı...
Korku ve epik kara fantezi yazarı Clive Barker’ın gözde temalarından biri aklımı bir hayli kurcalarken yine Barker elinden çıkan bir yazıda keşfettiğim gerçek, bana bunu öğretti.
Gizemli gelmiş tema şuydu: Farklı gayelere sahip iki erkek karşılaşır. Taraflardan biri diğerine arzuladığı veya arzulayacağı şeyler vadeder, karşılığındaysa hem ne olduğu hem de maksadı meçhul bedeller ödenecektir. Bedelin muallaklığı anlaşmayı kolay hale getirir. Bir süreliğine taraflar iyi geçinir ya da her şey anında olup biter. Bedel ödeme anı yaklaştığı ya da bedelin ne olduğu öğrenildiğinde taraflar arasındaki ilişkinin boyutu değişir. Taraflar o noktadan sonra ayrı düşer, birbirine düşmanlaşır. Teklifi yapan ve bedelini isteyen tarafın gücü ve yapabilecekleri daha fazladır. Bedel ödemesi istenen -veya ödeyen- hatasından -ya da zararından- dönebilmek için akla karayı seçer. Taraflar arasında ciddi bir mücadele yaşanır.
Tema özüyle böyle. Barker’ın bu temayı farklı hikâyelerinde belli başlı farklarla tekrar ettiği oluyor. Elbette tekrarlanan tek tema bu değil. Fakat karakterler arasındaki çatışmayı dramatik biçimde beslemesi sebebiyle dikkatimi en çok çeken de o tema oldu.
Clive Barker’ın bizzat kaleme aldığı “The Tragical History of Dr. Faustus” denemesini okuyana kadar, bu temanın tekrarlanmasına dair kafamda türlü türlü teoriler döndü. Özel hayatında, geçmişteki ilişkilerinden biri, derin bir iz, bir hayal kırıklığı mı bırakmıştı gibi büyük bir gizemi çözüyormuşçasına heyecanlandıran, altı boş dramatizasyonlardı.
Ve elbette bunun aslı astarı yoktu. Denemenin adından da anlaşılacağı üzere, cevap Faust’tu. Barker’ın tekrar ve tekrar kullandığı tema, merakına yeni düşen Dr. Faust ile ona vaatlerde bulunan Şeytan arasındaki ilişkinin aynısıydı.
Barker, yazıda belirttiğine göre, hikâyecilikte, özellikle korku hikâyeciliğinde yeni ve eşsiz şeyler keşfetmenin güçlüğüne dikkat çekerek eski yolları farklı biçimlerde yürüyerek hem tanıdık hem de taze hikâyeler sunabilme arayışından bahsediyor. Zaten denemeye de, eski hikâyelerin iyisi kötüsü yoktur, onlar tek bir hikâyenin ürünüdür, yenisini yazamazsın, yeniden yorumlamanın yollarını bulursun, ön bilgisiyle başlıyor.
Faust’u ve hikâyesini ilgi çekici bulmasının sebebiniyse, aşılmaması gerekilen sınırı geçmenin ve insanda yarattığı değişimin neden ve sonuçlarıymış.
İnsanın delirme ve/ya ölme riskine rağmen hem kendinin hem de çevrenin dayattığı sınırları aşmak istemesi… Sınırı geçtikten sonra insanda yaşanan köklü değişim… Faust ve Şeytan arasında yaşanan hikâyedeki bu temel arketipleri ve onlarla ne yapabileceği ilgisini çekmiş.
Bu temadan -ve arketiplerinden- ilhamla, yolu tekrardan keşfetmeye koyulmuş. The Damnation Game, The Hellbound Heart ve The Last Illusion gibi işleri de dahil, bu telmayı (yolu) tekrar ve tekrar keşfetmeye çalışmış.
Mesajımın başlarında gerçeğin zannettiğimden daha basit, genel ve köklü olduğundan bahsetmiştim. Yeni keşfettiğim gerçeği hayal gücünden yoksun teorilerimle kıyaslama küstahlığında bulununca gerçek daha özel, müstesna ve kendini yenileyebilen köklü bir geleneğin birikimi gibi geliyor.