Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Nasıl peki, dönemi ele alış biçimi güzel mi?

1 Beğeni

Bence evet güzel. Dipnotlarla da numaralandırılan konular, kavramlar detaylandırılıyor.

Kral Arthur’un Sarayında Connecticutlı Bir Yankee bitti. Tom Sawyer’ın Maceraları’ndan sonra sevmeye başladığım Twain bu kitapla birlikte favori yazarlarımdan birisi oldu, yazarın bulabildiğim tüm kitaplarını okumayı planlıyorum.

Kitap adından da anlaşılabileceği gibi bir zamanda yolculuk kitabı ama ortada bir zaman makinesi yok, karakterimiz Hank Morgan fantastik bir şekilde gözünü 6. yüzyılda açıyor ve hızla toplumu geliştirip Camelot’u endüstriyel hale getirme çabasına giriyor. Karakterimizin geçmişe nasıl yolculuk yaptığı açıklanmadığı için kitap bana animelerdeki Isekai türünün bir örneği gibi geldi, zaten kitabın ileriki sayfalarını da okuyunca tam bir animeleştirilecek kitap olduğuna kanaat getirdim.

Daha önceden yazarın sadece Tom Sawyer’ın Maceraları kitabını okuduğum için yazarın diline pek hakim değildim ama bu kitapla birlikte hayran kaldım. Kitaptaki espriler kitaptan aldığım keyifi artırırken aynı zamanda yazarın Hank Morgan aracılığıyla politik düşüncelerini bize mükemmel bir şekilde aktardığı için ayrıca keyif aldım. Kitapta Merlin ve Kral Arthur gibi sevdiğim karakterlerin şamar oğlanına dönmesi beni biraz rahatsız etti ama bu duruma kolayca adapte oldum. Bunun dışında kitabın sonunun biraz aceleyle yazılmış olduğu hissi uyandırdı bende eğer bu aceleciliği hissetmeseydim kitabı mükemmel olarak sınıflandırabilirdim.

Çeviri ve baskı konusuna gelecek olursam eğer hem çevirmenden hem de yayınevinden daha önce başka kitap okumadığım için kitabın pek kaliteli olacağını düşünmüyordum ama fena halde yanıldım. Çeviriyi tek kelimeyle ifade edecek olursam eğer bu kelime kusursuz olacaktır. Editöryel olarak da çok başarılıydı, kitapta rastlamışsam anca bir tane eksik harf basımına rastlamışımdır o kadar. Kitapta bol bol temsili resim vardı ve bu resimler ile metin arasında muhteşem bir uyum vardı, yayınevini de bu konuda tebrik etmek lazım.

Eğer daha önce Twain okumadıysanız yazara bu kitapla başlamanızı şiddetle tavsiye ederim.

13 Beğeni

Shirley Jackson-Tepedeki Ev

Kitapta “filan” kelimesi tek başına sıklıkla geçiyor. Bu durum gözüme fazlasıyla battı çünkü normalde “falan” zamirini kullanır, "filan"ı onun yanına ikileme olarak koyarız. Filan’ın tek başına kullanılmasının doğru ya da yanlış olduğuyla ilgili net bir bilgi bulamadım.

Kitap tam bir klasik gotik-korku romanı. Jackson bu işin hakkını gerçekten veren bir yazar. Daha ilk paragraftan öykünün içine giriyorsunuz. Betimlemeleri, dili çok güzel.

Yalnız kitaptaki delilik akıl almaz boyutta. Bu deliliği takip etmek “Biz Hep Şatoda Yaşadık” kitabına göre çok daha zor. Karakterler birbirlerine cevap verirken çoğunlukla alakasız şeylerden bahsediyor. Kendimi defalarca “Bu konuya nasıl geldik?” derken buldum ve son kısmı tekrar okudum, ama bir hata yoktu. Konu zaten oraya hiç gelmemişti ama konuşan karakter konudan bağımsız olarak kendi kendine bir şeyler söylüyordu. Şaşırıp tekrar tekrar okumamak için biraz açık bir kafayla ve dikkatle okumak gerekiyor.

Sonuç olarak güzel bir kitap. Ama Biz Hep Şato’da Yaşadık’ı biraz daha fazla sevdiğimi söylemeliyim.

13 Beğeni

ffr_pw
The Freeze Frame Revolution - Peter Watts

Peter Watts’in son romanini okumayi bitirdim. Gecen sene okudugum Blindsight’tan sonra bu ruh hastasinin baska eserlerine bulasip bulasmamak konusunda tereddütteydim. Blindsight bir yandan leziz fikirlerle doluydu (orta karar bir yazar 5-6 kitap sagardi o kadar fikirden), özellikle akilli uygarliklarin bir bilince sahip olmasinin gerekip gerekmedigi sorusu romana öyle bir yedirilmisti ki, hala aklimdan cikmadi. Öbür yandan Peter Watts’in üslubunu pek sevmemistim. Hard sci-fi’a bayilan ve en agirlarini yalayip yutan bünyeme bile agir gelmisti.

Ama sonucta dayanamadim ve bu “büyük fikirler” ustasinin son kitabina da giristim.

FFR’da 60 milyon yildan beri Samanyolu galaksisini isik hizinin beste biriyle arsinlayan bir uzay gemisi, onun 30.000 kisilik insan tayfasi ve bu tayfayi her birkac bin yilda bir hibernasyondan belli görevler icin uyandiran ve gemiyi yöneten bir yapay zeka söz konusu. Ana görev insanligi yeryüzü yok olmaya yüz tutmusken diger yildizlara yollamak: Bunu gerceklestirebilmenin tek yolu da uzay gemimizin yolculugu boyunca galaksinin her bir kösesinde solucan delikleri insa etmesi ve dünyada kalan nesillerin bu gecitleri kullanarak yildizlararasi yolculuk yapabilmesi. Sorun da iste tam burda basliyor ve kitabin kurgusunu olusturuyor: 60 milyon yildan beri yüzbinlerce solucan deligi insa ettikleri halde, insanliktan tek bir “geri dönün, kendimize yeni gezegenler bulmayi basardik” cagrisi gelmiyor.

3 Beğeni

İnce Memed 2
İlk 200 sayfada çok güzel bir dil, psikolojik tahliller ve etli kemikli capcanlı karakterlerle karşılaşmamın akabinde olaylar İnce Memed ekseninden uzaklaşıp Akçasazın Ağalarına kayıyor, biribirleriyle toprak uğruna kapışan derebeylerini, ümitsiz köylüleri, Memed hakkındaki efsaneleri okurken bir de bakıyoruz asıl kahramanlar ortada yok, sonlara doğru Memed ikircikli halinden sıyrılıp olaylara dahil oluyor ve iki kurşunla kötüler cezasını buluyor.

Yaşar Kemal’i eleştirmek haddim değil fakat beni hayal kırıklığına uğratıp asabımı bozan iki şey var:
Bir, YKY’nin kitabın arkasına yazdığı spoiler. Hikayenin sonunda olan en önemli olayları neden yazıyorsunuz?
İki, Kemal’in bir söyleşisinde " Ben İnce Memed’in dilinin sınırlarını çok iyi çektim. Onun çok ayrı bir dili var." demesi. Bu tam doğru değil, kitabın ortaları Akçasazın Ağalarından fırlamış gibi. Kahramanlık hikayesinde ana kahraman yok, ilk kitapta çok güzel gelişirken bu sefer sadece orada burada oturup" Abdi gitti Hamza geldi" demesi çok…

Her ne olursa olsun İnce Memed destanını bitirmeye kararlıyım. Okuyacağım.

5 Beğeni

İşte kitabın asıl mesajı da bu yoksa eşkıyalık, kahramanlık vb değil

Yaşar Kemal toplumcu bir yazar. Her yazar kitaplarında karakterlerini konuştururken kendi dünya görüşlerini, iç çekişmelerini, yaşadıklarını yansıtırlar. İnce Memed’e ısrarla 2. kitap boyunca bu arayışa sokması sorunun bireyler tarafından yaratılmadığını sistem sorunu olduğunu, çözüm içim köylülerin ( ezilenlerin) birlikte hareket etmezse bir kurtarıcı beklerseler sonucun “Abdi gitti Hamza geldi” olduğunu, olacağını anlatıyor.

@Firtinakiran diğer kitaplarının (en azından benim şu ana kadar okuduklarım) Sevgili Arsız Ölüm kitabına göre biraz daha zor bir okuması var. Ben de sizin gibi Latife Tekin kitaplarını yavaş yavaş ve ara vererek okuyorum. Okuması ve anlaşılması zor bir yazar ama aynı zamanda okuma keyfi veren de bir yazar.

Latife Tekin’in şu ana kadar okuduğum 5 kitabında anlattıkları öncesi ve sonrasıyla 12 Eylül’ün izlerini taşıyor. Bunlar 12 Eylül öncesi örgütlü politik bir eylemci olmasının izleri olsa gerek.

3 Beğeni


GÖSTERİ PEYGAMBERİ
Kitabı bir arkadaşımdan görüp kurcaladım. Rastgele bir sayfasına denk geldim. Dili, üslubu ve ele aldığı konular açısından beni hemen içine aldı ve sonrasında ise hemen kitabı kendi kütüphaneme ekledim. Etkileyici edebi dili, kendine has tarzıyla Gösteri Peygamberi, bir daha tekrar tekrar okumak isteyeceğim o deneyimi bana yaşatmış oldu. Fight Club hayranı biri olarak, kitabın yazarına bakmasanız da kimin ürünü olduğunu anlayabiliyorsunuz. Kitabı okurken, Chuck Palahniuk için ayrı bir edebiyat dalı olarak bahsedilmeli diye düşündüm. Evet, bana o hissi yaşattı. Sisteme yönelik eleştirilerini öyle bir üslupla yapıyor ki, zaman gerçekliğinden koparttı beni. Dincilik, medya etkisi, kapitalist düzen, algı yönetimi vs. gibi konuları hiç de abartmadan, tam gerçeğiyle kuvvetli bir dil ile tasvir ediyor.
Sonuç olarak, ömür boyu tekrar tekrar okumak istiyorum ve o arkadaşıma kitap için bir kaç kere teşekkür ettim. İyi okumalar…

7 Beğeni

Siddhartha-Hermann Hesse
1962 yılında dünyadan ayrılan Hesse İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar ve faşistler tarafından sert bir şekilde eleştirildi çünkü Hesse.2’nin kaleminde insanlığa dair bir felsefe var.Yazarın doğu felsefesine olan düşkünlüğünü Bozkırkurdu’nda sezmiştim fakat Siddhartha baştan sona mistik ve Budizm’i içine alan bir yapıya sahip.
Bildiğimiz üzere Budizm telkin edici bir yapıya sahip olmadığından bir dinden ziyade düşünce sistemidir ve bence oldukça güzel bakış açıları içerir.
Kitabın içeriğine gelirsek kapakta da adı bulunan kahramanımızın hayat yolculuğunda varmaya çalıştığı yolu ve kayboluşlarını takip ediyoruz.Yazarın elli ile yüzlü sayfalar arasında yapmaya çalıştığı felsefeyi gayri ihtiyari olarak Mevlana’nın görüşlerine de benzettim.Çok yeni şeyler ortaya koyduğunu söyleyemem çerez olarak okunabilir.

5 Beğeni

Josh Malerman - Teftiş
Birkaç gün önce bitirdiğim bu kitap uzun süre hatrımda olacak bir kitap olarak benimle olan yolculuğuna son verdi. Yazar aslında hepimizin zamanında aklına getirdiği bir konuyu ele almış ve şahsımca bunu güzel bir şekilde işlemiş; “Dünya’da sadece erkekler veya kızlar olsaydı ne olurdu?”. Dünyamızdan soyutlaştırılıp onlar için oluşturulan dünya içinde yaşayan, birbirinden (ve Tanrı gibi bazı kavramlardan) habersiz yetiştirilen 26 Harf Kızı ve Alfabe Oğlanı adı altında bilim insanı adaylarının yaşamını ve sorgulamalarını okumak çok zevkliydi. Özellikle erkeklerden J karakterinin bu gelişimini takip etmek çok güzeldi. Hiçbir kaynakları olmadan kendilerine gösterilenden daha fazlası olduğundan şüphelenmek ve üstüne araştırmaya çalışmak zordur. Kitabın kurgusu bu iki cinsin bir şekilde birbirinden haberleri olması şeklinde devam ediyor. Gerçi bu karakterlerin sadece 12 yaşında olduğunu bilmek biraz mantık dışı geliyor ama o ortamda belki de cidden bu tarz insanlar çıkacaktı, kim bilir?
Ama son kısımlarda oluşan aksiyon “rüya” terimine benzetebileceğim şekildeydi. Konu içinde gerçek gibi gelip, sırıtmayan ama aynı zamanda abukluğu olan kısımlardı bana göre. Sanki yazar aceleye getirmiş ve ilmek ilmek örülen düz bir akışı karmaşayla sonuca ulaştırmıştı. Yine de güzel bir şekilde başlayıp ilerleyen, dünya ve karakterlerin iyi tanıtıldığı, sonu Josh Malerman’ın diğer kitaplarına nazaran daha kesin biten hoş bir kitaptı. Kimi zaman Tanrı’yı ve düzeni sorgulamaya itmesiyle hoş alt metinlere sahipti. Sadece karakterlerin düşünce akışı için bile okunmaya değer. Bu tarz distopik kurguları seviyorsanız okunmasını tavsiye ederim ama bazı atlanılan detayların yarattığı mantık hatalarını göz ardı edip, sonundan fazla bir şey beklememenizi ayrıyaten tavsiye ederek.

6 Beğeni

BAYAN PEREGRİNE TUHAF ÇOCUKLARI, GÖLGE ŞEHİR

Tim Burton filminin yapmış, ben o filmi izlemişim, keşke daha yüksek bütçeli olaymış dadından yenmezmiş demişim, keşke devamı da gelse diye iç geçirmişim, bir hevesle ilk kitabı almışım, hadi ilk kitap filim yüzünden şaşırtmadı ikincisi kesin çok güzel olacak demişim, yanılmışım, ortaya konan malzemenin çok sığ ele alındığını ana karakter ve sevgilisi hariç diğer herkesin güzel işlendiğini düşünmüşüm, şu salak Yakup ile Emma ölse de hikâye doğru dürüst ilerlesin diye niyet etmişim,ulan ilk kitabın adı Bayan Peregrine elbette büyükbabasının süper güçleri olan arkadaşlarıyla birlikte kaldığı ada ve onlara bakan
Bayan Peregrine gerçek olacak neden sen yüz elli-iki yüz sayfayı “acaba canavarlar ve fotoğraflardaki insanlar gerçek mi? Yok canıım, töbe töbe töbe öyle şey olur muu. Ama ya gerçekse. Yok yok yok değildir.” diye ikircikli ikircikli oyalıyorsun bre Rasim Riggs diye müellife sövmüşüm, Aslı Dağlı’nın çevirisini ile Peregrine Hanımana’nın tuhaf tarihini anlattığı kısımları beğenip eleştiriyi de burada bitirmişim.

2 Beğeni

Hyperion Cantos’un üçüncü kitabı Endymion’a başlamakta çok tereddüt ettim. İnternette nereye baksam Hyperion ve Fall of Hyperion’dan sonra hayal kırıklığı deniliyordu. Bu iki kitap favorilerimden olduğu için zayıf bir devam kitabı serinin büyüsünü bozar diye korktum. Bitirdikten sonra diyebilirim ki gerçekten de o başyapıtların yanından geçemez. Buna rağmen abartıldığı gibi kötü bir kitap değil, aksine Dan Simmons’un kaleminden çıktığı ve evreni zaten tanıdığımız için keyif veren bir kitap.

Kitap, FOH olaylarının 270 yıl sonrasında geçiyor. Lamia ve Keats’in çocuğu Aenea, Hyperion yerlisi Raul Endymion ve ilk kitaptaki android A. Bettik önceki kitabın sonundaki kehaneti gerçekleştirmek için bir zamanlar iki yüzün üstünde gezegenden geçen Tethys Nehri’nde bir yolculuğa çıkıyor. İnsanlığın yeni hükümdarları Pax ve Kilise de var olan düzeni bozmasından korktukları Aenea’yı ele geçirmek için Kaptan-Peder de Soya’yı görevlendiriyor.

Kitabın en övülesi yönü ana üçlünün sayısız gezegeni kapsayan yolculuğuydu. Hem güzel bir yol macerasıydı hem de önceden adını duyduğumuz gezegenleri bu sefer yakından görmüş olduk. Yerli hayvanların parçalarından yapılmış bir kıyafeti 11 paragraf boyunca anlatan Dan Simmons her gezegeni akılda kalıcı yapabilmiş. Uzayda geçen 80 Günde Devri Alem tadındaydı.

Önceki kitaplara kıyasla en zayıf yönü ise ne yazık ki karakterleri. Ana üçlümüzden ziyade “kötü adam” rolündeki Peder de Soya’nın bölümleri çok daha zevkliydi. Tabi ki son kitabı okuyunca ana grup hakkındaki fikirlerim değişebilir, çünkü bu kitap sadece “tüm soruların sorulduğu kitap” olmuş. İlk kitap olan Hyperion da fazla cevap içermiyordu, cevapları ikinci kitapta almıştık ama Hyperion’daki hikayelerin her biri sadece 50-70 sayfada beni karakterlere bağlamayı başarmıştı. Biri soracak olsa Hyperion 1000 sayfa, Endymion 400 sayfa falandı derdim; halbuki Hyperion 480, Endymion ise 560 sayfa.

Sonuç olarak ilk iki kitaba göre çok daha sade, kameranın fazla oynamadığı bir macera kitabı olmuş. Son kitabını okumadan bunu mutlaka okuyun veya okumasanız da olur diye yorum yapmayacağım. Serinin dünyasına hayran kaldıysanız veya FOH sonundan aklınızda kalan sorular varsa okumanızı öneririm.

12 Beğeni

Kapak harikaymış…

7 Beğeni

(Doğruluk Kılıcı Serisi) Kan Soyu - Kısım 1- Terry GoodKind

Yazarın bazen gerizekaliya anlatır gibi herşeyi tekrar tekrar anlatması dışında hoştu. Bir karakterin o an ne yaptığını anlatırken birinci kitapta bu böyle yapmıştı sonra şöyle olmustu sonra şöyle hissetmişti diye defalarca tekrar etmesini kınıyorum. Bazen içimden Allah’ını Kitabını seversen gec bunları dediğim oldu. Yahu bir karaktere önceki maceralarını anlatıyor mesela (ki okumuşuz biz bunu baya her detayını biliyoruz yani) olayları en başından tek tek anlatması, bir bölümünü anlatırken “ya bunu yaşarken de çok canım sıkılmıştı ha, çünkü şu karakter şöyle yapmıştı o yüzden üzgündüm” diyor, biz adamın üzüldüğünü zaten o hikayenin geçtiği yerde nerden baksan 1 sayfa okuduk… Sinirlerimi yıprattı ufaktan. Kısım 2yide bitirince seriye bı süre ara vermem gerekecek sanırım bu gerilmelerim yüzünden. Zaten 4.cü kitabın çevirisi halen yapılmadı, ingilizce okumak için hiçbir sebep görmüyorum.

6 Beğeni

Bu sebepten dolayı ilk kitabı bitirememiştim ve konu hoşuma gitmeye başlamasına rağmen seriyi bıraktım. Richard ve Kahlan’ın çok kolay şekilde arkadaş olması da bu kararımda etkili olmuştu diye hatırlıyorum. Şimdi düşününce Richard’ın başlardaki aptal sorularını da hatırladım :frowning: Büyük bir umutla kütüphaneden ödünç almıştım halbuki.

2 Beğeni

( görsel alıntıdır )

Kitaba dün başladım bugün ortalarına kadar geldim.Şimdilik gayet akıcı ve merak uyandırıcı.Yazarın dili sade ve betimlemeler rahat anlaşılır.Ancak bilimkurgu ile ilişkisini anlayamadım belki ilerleyen sayfalarda vardır. Okumaya devam edelim :wink:

3 Beğeni

Vakıf serisini bitirdikten sonra imparatorluk serisine başlayan birisi olarak; vakıf serisindeki farklı zaman ve karakterler ilerleyişini beklerken tüm kitabın aynı karakterler etrafında geçmesi beni şaşırttı. Yazarın vakıf serisinin neden diğer kitaplarından üstün tutulduğunu da anlamış oldum. Zira bu kitap vakıf’a nazaran kurgu ve hikaye olarak daha tahmin edilebilir basit ve bazı yerlerinde romantizm açısından kötü anlamda ön planda olmuş. “Romantizm bulunması kötü bir etken demiyorum. Ama bazı noktalarda fazla gereksiz ve göze batıyordu. Okuyanlar eminim demek istediğimi anlar.” Karakterler ise açıkçası bana kendini sevdiren ilgi çekici karakterler idi. “en azından Biron karakteri ve Aratap karakteri kesinlikle öyle idi” Önerip önermeme kısmına gelirsek de. “Asimov yahu” demek yeterli olur sanırım.

İyi okumalar dilerim. :krs:

8 Beğeni

Farabi’ nin İdeal Devlet’ ine başladım. :face_with_monocle:

1 Beğeni

Kolay gelsin .
Kitabın sonlarındaki erdemli ve erdemsiz şehirlerin ve halklarının niteliklerinin anlatıldığı kısımlar çok güzeldi.

1 Beğeni

Konu aslında güzel. Yaratılan evren, büyünün dayandığı temeller falan aslına bakarsan baya orjinal. Konunun bağlanması, basta olan birşeyin kitabın ortasında açıklanması güzel. Kitap bittiğinde olan olaylara tepeden baktığında güzel bir senaryo okuduğunu farkediyorsun. Ama yapısı gerçekten ustte bahsettiğim gibi yerlerde çıldırtıyor. Bir de bölüm sıralaması garip mesela (örnek veriyorum spoiler degil uydurma yapıyorum) kahlan bir yerde dağın bir ucunda yolculuğa başlıyor. Bölüm bitiyor sonra iste biraz yol alıyor basindan birşeyler geciyor falan. Sonra diğer bölüm başlıyor. “Kadın karanlığın içerisinden bir el ona dokundugunda irkilerek bir anda ayağa kalktı.” Diye başlıyor bölüm. Bir iki paragraf devam ediyor bu sekilfe sonra kadına kahlan demeye başlıyor orda anlıyorsun kahlan olduğunu. Yada kadın diye bahsederken uzerindeki elbiseyi anlatırken falan anlıyorsun sonra farkediyorsun bir paragraf sonra da kahlan olduğunu anlıyorsun. Taht Oyunlarında sevdiğim karakterlerin hikayesini onların bölümünde anlatmasını seviyordum. Burda da ona benzer bir durum var ama yolculuk halen sürerken bölüm bitiyor bir yerde sonra ayni yerden devam ediyor diger bölümde. Son kitaba doğru isler biraz düzeliyor. Anlatım falan daha berrak ve bu kadar irite etmiyor. Ben 2. kitapta gerçekten cok daralmıştım. 3. kitapta da benzerini görünce hayal kırıklığı oldu. Ama hikaye kendini okutuyor biraz zorlasa da. Çünkü simdi Türkçe karşılığı ne bilmiyorum tam olaram cliffhanger ve tie-in leri gerçekten başarılı.
Çok şükür bitirip kaldırdım 6 kitabı da. :joy::joy: Çıksa alırım yeni kitabını muhtemelen, pegasus ne yapar bilmiyorum 520 sayfalık kitabı da ikiye bölmezler insallah.

2 Beğeni