Anlayacağınız üzere hikaye artık epkileşiyor
Ayrılık Sevdaya Dahil ile Attila İlhan külliyatına giriş yaptım. Bu kitaptaki şiirleri genel olarak beğendim ama şiirlerden hiçbiri aklımda yer edecek kadar beni etkilemedi.
Marianne’in Kalbi okuduğum ilk Musset kitabı oldu. Kompleks bir olay örgüsü yer almayan kısa bir oyun olmasına rağmen oyunu sevdim. Oyunun tek sorunu türünün dram mı yoksa komedi mi olacağı konusunda yazar kararsız kalmış ve sonuç olarak ortaya karışık bir oyun yazmış.
Tarkovski severlerin kesinlikle okuması gereken bir kitap bence. Filmlerinin hepsine farklı bir açıdan bakıyorsunuz. Tüyap’tan almıştım.
Burada adını çok duymuştum kütüphanede de uzun zamandır peşini kovalıyordum sonunda denk getirdim ve seriye başladım.İlk kitap olmasına rağmen birden olayların içinde buluyorsunuz kendinizi hızlı başlıyor seri bu durumu sevdim.Hayalet de hoşuma gitti başka kitaplarda konuşmaz iki laf edilmez olur hocalar ama bunda öyle değil karakterleri sevdim.Kitap da aşırı akıcı ve merak uyandırıcı okuyamama gibi durumlarda ilaç gibi olacağını düşünüyorum.Kütüphanede devam kitaplarını kovalamaya devam edeceğim

Kitap için uzun bir yorum yapmayacağım. Portalda İhsan Abinin güzel bir inceleme yazısı mevcut. Kitabı genel olarak beğendim. Çeviri ve editörlük genel olarak iyiydi. Kitaptaki hikayelerin hiçbiri çok çok iyi değildi. Fakat kötü diyebileceğim bir hikaye de yoktu. Hikayelerin çoğunu beğendim, bazılarını vasat buldum. Bu kitabı özellikle öykü severlere öneriyorum. Öykü seven biri için bir sürü değişik yazardan fantastik, polisiye, korku, bilimkurgu türünde çeşit çeşit hikayeler okumak isteyenler için ortalama üstü bir seçenek. Kaldı ki ülkemizde böyle antolojilerin azlığı da göz önünde bulundurulunca -hele hele BKM Kitap’ta 5 TL iken- bu kitabın okunması elzem diyebilirim.
THE BOOK OF ATHYRA (VLAD TALTOS #6 #7)
Steven amcamız hikayeyi yine tahmin edilmesi zor yerlere götürüyor.
İlk hikaye öncekiler gibi Vlad’ın değil, tüm hayatı tarlada çalışmakla geçecek bir köylünün gözünden işlenmiş. Vlad’ın şans eseri köyüne gelmesinin hayatını nasıl etkilediğini görüyoruz. Serinin okuduğum en zayıf kitabı olsa da finali oldukça güzeldi.
İkinci hikayemiz ise Vlad’ın bir bankacının ölümünü araştırmasını konu alıyor. Yazar siyasi görüşlerini yine hikayeye damlatsa da ortaya güzel bir gizem/polisiye kitabı çıkmış.
Sevda Sözleri’ni okudum. Kitapta Cemal Süreya’nın tüm şiirleri yer alıyor. Üvercinka kısmındaki şiirleri beğenmeme rağmen kitabın geri kalanındaki şiirlerin çoğundan hoşlanmadım. Yani Cemal Süreya ile kimyamız uyuşmadı diyebilirim.
Dirk Gently’nin Holistik Dedektiflik Bürosu
Benim için başlaması zor, bitirmesi kolay bir kitap oldu. Başlarda sıkılırken olaylara Dirk Gently’nin de dahil olmasıyla elimden düşürmedim. Yaklaşık 3-4 gün içerisinde bitirdim ve bu benim kolay yapabildiğim bir şey değil.
Dizisini çok sevdiğim için almıştım, diziyi unuttuktan sonra başlarım diye yaklaşık 1 sene beklettim, oysa ki bunlara hiç gerek yokmuş. Diziyle tamamen çok farklı ve bu bence iyi bir şey. Farklı bir Dirk Gently hikayesi tatmış oluyoruz.
Kitap her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu düşünen ve hisleri çok kuvvetli olan, bir nebze geleceği görebilen dedektifin müşterisini temize çıkartmak için araştırdığı cinayetten evrenin yaratılışına kadar inmesini konu alıyor. Sadece son kısmı anlamakta biraz zorluk çektim ama o da yaklaşık bir 10 dakika sonra yerine oturdu. Kendisi aynı zamanda kedi sahibi teyzelerimizi kedilerini bulma vaadiyle dolandıran birisi. Eğer bir olay için tutacaksınız faturası çok ağır gelebilir.
Kitabın bu başlıkta incelemesine hiç denk gelmedim, bence bu kitaba kesinlikle şans vermelisiniz. Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi değil ama gayet iyi. Başta da söylediğim gibi kitap başlangıçta sizi içine çekmiyor ama hemen pes etmeyin, sonrası su gibi akıp gidecek.
Kitabın çevirisini İrem Kutluk yapmış, bence gayet başarılı ve akıcı bir çeviriydi. Fahrenheit 451’den sonra ilaç gibi geldi.
Sırada Dirk Gently’nin ikinci kitabı olan Ruhun Uzun Karanlık Çay Saati var.
Edit: Eğer kitabını okuyup dizisini izlemediyseniz onu da şiddetle tavsiye ederim, başrolünde Elijah Wood var.
Kesinlikle çok güzel bir diziydi. Ben severek izledim. 3. sezonun gelmeyecek olmasına da çok üzüldüm.
Mary Shelly’nin “Frankenstein” adlı eserini bitirdim. Kitaba başlarken defalarca hakkındaki filmlerini izlemiş biri olarak hikayeyi bildiğimi sanırdım. Fakat bu kitapla beraber film ile kitabın ne kadar fark olabileceğini anlamış bulunmaktayım. Bilinen Frankenstein öyküsünden çok daha farklı çok daha güzel bir hikaye. Okurken canavarı ve victor’u çok iyi şekilde anlıyorsunuz. Bir yanda canarı yaratan victor’un pişmanlığı ve başına gelenler diğer yanda ise canavar olmayı seçmediği halde içinde insanlara kabul edilme duygusuyla var olan bir canavar. Müthiş bir hikaye ve neden bilimkurgu içerisinde önemli bir yerde durduğunu anlayabiliyorsunuz. Benim için tek “olmamış” diyebileceğim yanı ise uzun duygu aktarımları ve gereksiz betimlemeleri olabilir. Bazen çok ayrıntıya kaçılmış olsa da yine de etkisinden hiç bir şey kaybetmeyen, insanı içine çekebilen bir eser.
Son 150 sayfam falan kaldı Tarihçi’yi bitirmeye. Çok hevesle istekle başladım. Burdaki arkadaşlarım okudukça daha heves ettim. Ama ilerlemiyor. Itekleye itekleye okuyorum
400-500 sayfanın üzerindeki kitaplarda hep sorduğum gibi bu kadar uzatmaya gerek var mıydı gerçekten Bir an önce bitirip yeni kitabıma geçmek ve bu darlanmadan kurtulmak istiyorum.
Nevernight Kuzgunun Gölgesi - Jay Kristoff
Benim için oldukça güzel bir okuma oldu, beğendiğimi baştan söyleyeyim. 450 sayfalık kitabı sıkılmadan keyif alarak kısa sürede okudum.
Kitabın bence kendine özgü bir hikayesi ve çok güzel düşünülmüş, tasarlanmış bir evreni var. Üç güneş, gece gündüz döngüsü, yokgece, gölge olayı ve daha bir çok detay sayabilirim. Tabi diğer fantastik hikayelerle benzer olan yerlerde var ama olmaması imkansız zaten, olmaması için özel bir çaba gösterilmesi de gereksiz olurdu. Bu şekilde bakıp şunun aynısı bunun aynısı demek bence doğru değil, her insanın hayatında nasıl ortak olaylar, olgular varsa (okula gitmek, meslek sahibi olmak, sınava girmek vs.) bu hikayede de başka kitaplarla benzerlikler görebilirsiniz. Ama hanların güneş almayan kısımlarına ekstra para verilmesi gibi iyi düşünülmüş detaylarda görünce benzer ufak detayların çok da önemi kalmıyor.
Kısaca hikayeden bahsedecek olursak; üçlemenin ilk kitabı olan bu kitapta Babası Cumhuriyet’in önemli bir mevkisinde bulunan Mia’nın babasının gözleri önünde öldürülmesi, anne ve kardeşinin ölümün çok yakın olduğu zindanlara atılmasıyla başlayan hikayesi, intikamını almak için katillerin yetiştirildiği özel bir okula, Kızıl Kilise’ye girmesi ve oradan Kılıç olarak mezun olmaya çalışmasını konu alıyor.
Yazar’ın oldukça sade kolay okunan bir dili var. Evreni tanımanız, hikayenin içine girebilmeniz için ilk 120 sayfada biraz sabretmelisiniz ki nasıl bir Dünya olduğunu anlamanız için bunun gerekli olduğunu düşünüyorum. İlk sayfaları dikkatli ve biraz daha yavaş okudum, evreni ve içinde geçen kavramları anladıktan sonraysa hikaye çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Kitapla ilgili sevmediğim iki nokta oldu; sayfaların altına yazar kavramları tanıtmak, anlamamızı sağlamak için dipnotlar düşmüş. Bunları esprili bir dille yazsa okurken gülümsetse de hikayeden kopmama neden olduğu için sevemedim. Bir diğer sevemediğim kısımsa cinselliğin olduğu ve gereksiz şekilde ayrıntılı tasvir edildiği 10-15 sayfalık bölüm oldu. Bunların dışında iyi ki şans verip okumuş dedim.
Okurken şunu da unutmayın
‘‘Işık ne kadar parlak olursa, gölge o kadar koyu olur.’’
Taht oyunları
N11 de fırsatı yakalayınca uzun zamandır almak istediğim için direkt almıştım ve direkt okumam gerektiğini hissettiğimden ertelemeden başlamıştım kitaba, iyiki de öyle yapmışım. Muazzam bir kitaptı okuduğum en iyi kitaplardan birisi idi resmen. -Brandon fanboyu olmasam belki en iyisi derdim.-
İlk bölümden son bölüme kadar içine alıyor ve tek bir bölümünde bile sıkmıyor. Her karakterin aynı veya yakın zamanlarda geçen kendi gözlerinden hikayelerini anlattığı için hem ana karakter yok gibi, hem herkes ana karakter gibi. Bölüm isimleri ise o direkt karakterlerin isimleri olduğu için normalde fantastik, epik fantastik ve türevlerinde olan, hem isimlerin farklılığı hem karakter bolluğu nedeni ile yaşanan " bu kimdi" olayını yaşamıyorsunuz denebilir. Çünkü her karakter diğerleri ile benzerlik gösteren kendi çevresi ile olayları yaşıyor ve o bölüm hangi karakteri okuyacağınızı bildiğiniz için kimleri göreceğinizi de biliyorsunuz. Bu çok ustaca bir hamle olmuş bence. Yazılan bölümlerin de tamamen birbirinden farklı yerlerde olmasına rağmen bağlanma şeklinin zaman olarak yakın olmasi ve bundan ötürü merak ettirmesi de çabası. Bölümlerin ne kadar mükemmel bağlandığını, merak ettirdiğini ve sıkmadığını anlatmak için gerçek dışı abartılı bir örneklendirme yapar isem; tek seferde oturur 827 sayfayı olur kalkarsınız ve sıkılmazsınız öyle diyeyim. Ki bu daha ilk kitap yani. Yarısı karakterleri oturtmakla, kalan yarısı ise konuya giriş yapmakla geçiyor. Diğer kitaplarda karakterlerin, hikayenin ve işlenişin derinliği arttıkça nasıl duygular yaşatacak tahmin bile edemiyorum. Sınav derdim olmasa arka arkaya hepsini bu ay bitirirdim.
Karakterlerden favorim ise Arya ve Tyrion oldu bu kitap için. Tyrion bilmem ama Arya kalıcı favorim olur diye düşünüyorum çünkü kitaplarda ki bu tarz kadın karakterler çok hoşuma gidiyor. Arya’yı dizide oynayan kişiye googleden bakana kadar ise gözümde hep disneyin cesur filminde ki prenses canlandı gözümde. Dizi hali de biraz olmuş gibi geldi ama izleyince fikrim değişir mi bilemiyorum.Artı olarak zaman içinde oradan buradan gördüğüm diziden kesitler ve resimlerden ötürü bazı karakterlerin dizi tiplemesini biliyordum ve bazılarına da googleden bakmam sonucu başta Stark ailesi olmak üzere Cast seçimini çok başarısız buldum. En basitinden örneklendirmek gerekirse ben Stark kardeşleri 18 yas civarı sanarken bir açtım 5-7-11-13-14. Dizide bakıyorum koca koca adamlar kızlar oynuyordu. Bundan ötürü dizi kitabın direkt başından başlamıyor mu diye kafam karışmıştı baya.
Kitap basımı için ise söyleyebileceğim tek şey; adamlar yazarın hakkını vermiş olur. Yattığım yerde saatlerce 840 civari sayfaya sahip kitabı 100 sayfalık kitap rahatlığı ile okudum. Ne bir kırılma, ne ağırlık, ne sayfalari çevirirken ve tutarken zorluk yaşadım. Epsiliona helal olsun diyor, daha kitapçı da rafında parçalanan kitap basan bazı yayınevlerinden utanarak ibret almalarını diliyoruz.
Puanım hem kitaba hem epsiliona; 10/10
İthakinin neden böyle bir kitabı seriye aldığını düşünüyorum. Ben tırsmadım tırsan olur diye mi acaba? Hayir edebi bir değeri de yok tamam adam bir çok rock and roll grubunu vakti zamanında etkilemis olabilir ama ne bileyim. Bir de ne olsa 666’ya bağlanıyor. Bittikten sonra nüshayı yok edin diyor yoksa başımıza bir şey gelebilirmiş hâlâ olmadı bekliyorum.
@SJack bence doğru karar ben kolay kolay yarım birakamiyorum. cip benzetmesi yerinde oldu
tam bir fiyasko
Benim de en sevdiğim yazar Sanderson’dır ama inanın Martin’in bu serisine yaklaşması için daha çok çabalaması gerek. Belki FA serisi ile bu olabilir. G.R.R Martin yazamıyor, Sanderson makinalı tüfek gibi diyoruz ama kitaplarının arasına koyduğu o yıllarda hikayeyi nasıl ilmek ilmek dokuduğunu anlıyoruz Taht Oyunları’nı okurken. Tüylerinizi ürpertecek binlerce sayfa sizi bekliyor, ne mutlu size. Diziyi ise 4. sezondan sonra boş gözlerle izliyordum ben.
Aynı şeyi ben de düşündüm ama dile getirmeyi unutmuşum. Kapak görseli tamam hoş da içerik çok kötü. %30 daha fazla diye satılan cipsten çok az bir cipsin çıkması gibi bir şey olmuş bu. Neyse yarıda bıraktım. Dah fazla dayanamadım.
Jo Nesbo/Yarasa
Jo Nesbo’yu ilk kez okudum. Roman Avustralya’da geçiyor bu ülkenin zehirli hayvanları, kuşları, yerli halkı Aborijinler ve tarihi hakkında gezi rehberi tadında bilgiler var. Bu bilgiler ve başroldeki dedektifin kişisel meseleleri polisiye kısmının o kadar önüne geçiyor ki açıkçası okurken bu bölümlerde çok sıkıldım.
Örneğin cinayet hakkında önemli ya da önemsiz bir ipucu öğreniyoruz, sonra başlıyoruz Avustralya’yı gezmeye. Ardından dedektif Harry Hole’ün (ki bu kitapta bir kişi bile Hole demedi, herkes Harry Holy olarak biliyor) geçmişi ve yaşadığı travmalar hakkında uzun uzadıya bir kısım başlıyor. Soruşturmaya tekrar döndüğümüzde ipucu neydi, adı geçen kişi kimdi, hepsi karışıyor. Polisiyeyi takip etmek zorlaşıyor.
Hakkını teslim etmek gerek, alakasız görünen yerlerin bazıları kitabın sonunda asıl konuya bağlanıyor ama yine de gereksiz bölüm oldukça fazlaydı.
Yine de çok mu kötü bir kitaptı? Hayır, değildi. Ama çok iyiydi de diyemem. Konusuyla, kurgusuyla, diliyle ortalama bir kitap bana kalırsa. Okunmaz değil, akıcı da denebilir ama polisiye tavsiyesi isteyen birine vereceğim ilk isimler arasında da olmayacak.
Bahsettiğim konular yalnızca bu kitaba özgüyse bir Harry Hole macerası daha okuyabilirim ama yazarın tarzı buysa sanırım başka kitabını okumaya fazla hevesli olmayacağım.
Uzun zamandır çizgi roman okumuyordum. Özel baskısını yeni aldığım "V For Vendetta"yı okuyayım dedim. Marvel ve DC’nin herkesçe bilinen serilerini okuyan biri olarak bu kitabı diğerlerinden ayrı tutmak istiyorum. Aynı Watchmen’de olduğu gibi güzel kurgulanmış, iyi bir anlatıma sahip olan müthiş bir çizgi roman. Çizimleri diğer çizgi romanlara kıyasla daha “renksiz” görünse de bu durum onu daha gerçekçi kılmış.
Eğer bulabilirsem veya toplu bir şekilde tüm seriyi satın alabilirsem “Y: Son Erkek” serisini de okumak istiyorum
Philoktetes’i okudum. Böylece Sophokles’İn günümüze ulaşan 7 tragedyasının tamamını okumuş oldum.
Philoktetes mitolojide önemli bir figür. Herakles’in dinmeyen acılarını sona erdirmesi karşılığında Herakles tarafından Herakles’in hedefinden şaşmayan yay ve oklarıyla ödüllendirilmiştir. Philoktetes Troya Savaşı’na katılmak için Akhalara katılır ama yolculuk sırasında bir yılan tarafından ısırılır ve feci ıstıraplar çeker. Akhalar Philoktetes’den çığlıklarından ve yarasından akan irin nedeniyle oluşan kokudan bıkıp onu bir adaya bırakıp kaçarlar. Daha sonra bir kahin Philoktetes olmadan Troya’nın fethedilemeyeceğini söyleyince Philoktetes’i adadan getirmek için birilerini yollarlar.
Bu kitapta da Akhaların Philoktetes’i savaşa katılması için ikna etmeye çalışmalarını konu alıyor.
Oyun çok güzeldi. Çeviri ve editörlük açısından bir soruna rastlamadım. Herkese tavsiye ederim.
Ruhun Uzun Karanlık Çay Saati
Dirk Gently serisinin ilk kitabı gibi başlaması zor bir eser değil, sizi içine çok çabuk alıyor ve elinizden bırakamıyorsunuz. Boş bir gününüzde tek oturuşta bitirebileceğiniz türden, kitap 316 sayfa ama bana daha çok 50 sayfaymış gibi geldi. Bana göre ilk kitabından kat kat daha güzeldi. Tadı damağımda kaldı, keşke Dirk Gently serisi daha uzun olsaydı da veda etmek zorunda kalmasaydım.
Bu kitapta Dirk Gently’nin yanı sıra İskandinav tanrıları, lanetli kontratlar, yaratıklar, muhasebeciler ve avukatlar var. Bu kitapta Norveç’e uçakla gitmeye çalışan Thor var. Ve bütün bu saçma olayların ortak noktası Dirk Gently, her şey rastlantısal bir şekilde ona bağlanıyor.
Özetle size bu seriyi kesinlikle tavsiye ediyorum, müsait bir vaktinizde göz atmalısınız.