On beş gündür bu kitabı okumaya çalışıyorum. Açıkçası sabredemiyorum, çok aşırı sıkıcı geldi bana. Bu kitabı okuyan var mı? Ne düşündüklerini bana söyleyebilirler mi? Otel Paranoya ile biraz yakalar gibi oldu ama tekrar ilgim kayboldu.
Peter V. Brett - Nüve
İblis Döngüsü serisinin beşinci kitabı Nüve’yi okudum ve böylece tüm seriyi bitirdim.
Olumlu kısımlardan başlayayım. Kitaplar oldukça akıcı ve anlaşılır bir dilde yazılmış, okuması kolay ve keyifli. Yazar kitabın ana karakterlerinin hayatını çocukluk dönemlerinden itibaren detaylı bir şekilde anlatıyor. Bu sayede karakterlerin gelişimini takip edip davranış ve düşüncelerini etkileyen şeyleri görebiliyoruz. Zaman zaman aynı olay farklı karakterlerin bakış açısıyla tekrar anlatılıyor ve bu karakterlerin motivasyonlarını daha iyi anlıyoruz. Kitapta geçen farklı kültürler de güzel detaylandırılmış.
Olumsuz kısımlar arasında ise bence en önemlisi, kitaptaki karakterlerin hikayenin yürüyebilmesi adına bazen karakterlerine uygun hareket etmemesi. Çocukluklarından itibaren gelişimlerini gördüğümüz için bu tür karakter dışı davranışlar çok sırıtabiliyor. Ayrıca, ilk kitapta bence gayet iyi seviyede olan sihir sistemi, kitaplar ilerledikçe karakterlere çok aşırı güç vermeye başlıyor ve adeta Marvel çizgiromanlarındaki süper kahramanların benzerleri ortaya çıkıyor. Bir noktadan sonra kim, hangi sihirden, ne zaman, ne kadar faydalanabilir diye takip etmeyi bıraktım, yazar ne yazdıysa kabullenmeye başladım.
Dördüncü kitaptaki bir bölüm, daha önce hiç görmediğimiz bir karakterin gözünden anlatılıyor ve bu karaktere ilişkin hiçbir bilgi verilmiyor. Kendisini sonraki bölümlerde de sık sık görüyoruz. Bu da kimdi diye düşünüp internetten arattığımda, meğerse bu karakterin gelişiminin yazarın bir novellasında anlatıldığını öğrendim. Beşinci kitapta da benzer bir durum var, kitabın ana karakterlerinden biri başka bir kişiyle çok yakın dostlarmış gibi konuşuyor, ben o kişiyi hatırlayamayınca yine internetten baktım, o da başka bir novella da geçiyormuş. Yazar ana seriye bu karakterleri sokarken en azından özet bir bilgi geçseydi daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Sonuçta ana seriyi okuyan herkes novellaları okumak istemeyebilir. Bizim açımızdan bakarsak, bu novellalar belki de Türkçe’ye hiç çevrilmeyebilir.
Kitapta cinsellik ve şiddet içerikli bolca kısım var ve zaman zaman bunların seviyesi oldukça yükseliyor. Bu açıdan her okura hitap etmediğini belirtmek lazım.
Çeviri ve editörlük açısından seriyi genel olarak başarılı buluyorum. Serinin olumlu tarafları arasında akıcı ve anlaşılır bir dili olduğundan bahsetmiştim, bunda yazarın olduğu kadar çevirmenin de katkısı var. Bununla birlikte dikkat çeken 1-2 detay var. Kitaptaki karakterlerin soyadı yaptıkları işe göre belirlenmiş. Ana karakterlerin soyadları Türkçe’ye çevrilmiş (Paper - Kağıt, Cutter - Ormancı, Inn - Han gibi). Ama yan karakterlerin soyadları genelde İngilizce bırakılmış (Tailor, Watch gibi). Bu belli ki bilinçli bir tercih ama tutarsızlık olarak değerlendirilebilir, yine de beni pek rahatsız etmedi. Ayrıca son kitapta bir sorun olmasa da, önceki kitaplarda, en azından bendeki versiyonlarında, ana karakterlerin soyadlarının da çevrilmediği kısımlar vardı, belki sonraki basımlarda düzeltilmiştir.
Yazar beşinci kitabın bittiği zamandan 15 yıl sonrasında geçen, I Am Olive diye 3 kitaplık bir seri daha yazacakmış. İlk kitabın 2021’de çıkması bekleniyor. Bu seriden farklı olarak genç yetişkin tarzında olacakmış. Yazarın yazım dilini beğensem de, genç yetişkin tarzı bana pek hitap etmediği için muhtemelen okumayacağım. İblis Döngüsü serisinin de beğenmediğim yerleri vardı ama yine de genel olarak keyifli bir okuma süreci olduğunu söyleyebilirim.
Hainish Cylce’ın üçüncü kitabı olan Yanılsamalar Kenti’ni okudum. Ursula’nın mükemmel anlatımıyla ve kurgusuyla su gibi okunan elinizden bırakamayacağınız bir eser.
Kısaca bahsedecek olursam; Kitap hafızasını kaybetmiş bir adamın ormanda yapayalnız ve ölüme terkedilmiş bir şekilde gözlerini açmasıyla başlıyor. Onu bulanlar insanlar onu eğitiyorlar ve ona Falk adını veriyorlar. O sıra dünya küçük gruplar halinde birbirinden uzakta yaşayan ve distopik topluluklardan oluşan bir yer ve dünyanın efendileri Shingler. Kedi gözleriyle dünyadaki insanlardan farklı bir görünüme sahip kahramanımız Falk kim olduğunu öğrenmek üzere Shinglerin yaşadığı yere yolculuğa çıkıyor ve hikaye burada başlıyor.
Her ne kadar Ursula döngüdeki kitapların birbirinden bağımsız okunabileceğini söylese de daha önce sırasıyla Rocannon’un Dünyası’nı ve Sürgün Gezegeni’ni okumak gerek. Kitaptaki kurguya tam anlamıyla hakim olmak istiyorsanız bu kitapları okumuş olmanız lazım yoksa bazı yerler boş kalır. Özellikle kitabın sonlarına doğru Sürgün Gezegeni ile bağlantısını gördüğünüzde okuma zevkiniz daha da artacak.
Söyleceklerim bu kadar. Ursula benim için farklı yeri olan bir yazar. Hayal dünyasına ve anlatımına hayranım. Sıradaki kitap Karanlığın Sol Eli.
Hayaletin Kabusu (Wardstone #7)
Nasıl diyeyim? 6’dan sonra bu kitabın bu denli gergin başlayacağını beklemiyordum. Evet, bir önceki kitapta çok önemli şeyler olmuştu; şimdi gidişat bir anda tepetaklak oldu. Önceki kitabın sonunda bir nebze yavaşlamıştık halbuki. Oradaydık ve şimdi buradayız
Normalde Wardstone denilince gerginliğin asıl kaynağı canavarlar olur, cadılar olur, bilimum mahlukat olur. Oysa bu kitapta en rahatsız edici nokta “insan”. Mini mini bir Witcher havası oldu birden. Öte yandan bir süredir gerçek hayatımızın gündeminde olan savaş ve mültecilik kavramları da kitabın merkezine oturmuş durumda.
Bitmedi, daha önce görmediğimiz gibi duymadığımız da bir canavar türü bizlere tanıtılıyor. Epey nahoşlar
Gerim gerim gerilerek başladım bu kitaba. Tek oturuşta 100 sayfa okudum. Ancak ben daha yumuşak bir giriş beklerken tepe üstü çakılmış gibi oldum. Joseph Amca’ya helal olsun.
Buz Ejderhası
Çerezlik, yarım saatte okunabilecek masal tadında bir kitap idi. Basımı ve içindeki resimleri çok güzeldi. 40 dklık filan animasyon filmi de olsa çok tatlı olurdu. Anlatım şekli ise kitap hırsızını andırdı. Ne olacağını bilerek severek okuduğunuz kitapardandı bence.
Francis Bacon’un Denemeler’ini okudum. Ahmet Haşim’in Bize Göre kitabından sonra okuduğum 2. deneme kitabı oldu. Kitaptaki denemelerin çoğu ilgimi çektiği için rahatça okudum kitabı. Yazarın dili beklediğimin aksine ağır değildi. Bu kitapla birlikte deneme türünü daha iyi anladığımı düşünüyorum.
On İkinci Gece’yi okudum. Beklediğimden iyi bir oyundu.
Kanını Satan Adam - Yu Hua
Bu kitabı ilk kez forumda kitap kulübüne seçildiği zaman görmüştüm. Mesleğimden ötürü adı çok ilgimi çekmişti, merak edip aldım. Kitabı alalı 1 seneden fazla geçmesine rağmen anca okuyabildim. Açıkçası farklı bir kültüre dair kitap okumak hoşuma gitti, daha önce Çin edebiyatına ait bir kitap okumamıştım. Sizi zorlamayan, basit akıcı bir dile sahip. Benim için kısa sayılabilecek 2-3 gün gibi bir sürede bitirdim kitabı.
Kitabın konusu Xu Sanguan isimli karakterimizin Mao’nun zamanında uygulamış olduğu Kültür Devrimi sırasında yaşadığı zorlukları, aile ilişkilerini, geçim sıkıntılarını anlatıyor. Xu Sanguan köydeki arkadaşları vasıtasıyla kan satmayı öğreniyor ve her çaresiz kaldığında kanını satıyor. Yazar Mao dönemine ait zorbalıkları, yolsuzlukları, geçim sıkıntılarını kısa ve öz bir şekilde cesurca anlatıyor. Kitap bizi bazen güldürüyor bazen hüzünlendiyor. Bazı anlarda gerçekten çok hüzünlendim, karakterlere bir şey olacak diye korktum. Bu kadar etkilendiğim başka bir kitap hatırlamıyorum.
Kitabın çevirmeni Erdem Kurtuldu, eseri Çince aslından çevirmiş. Bu konuda çevirmenimizi ve yayınevini tebrik etmek istiyorum. Gerçekten güzel bir iş ortaya çıkmış. Ellerine sağlık.
Hazır konumuz kan bağışıyken sizleri kan bağışlamaya davet ediyorum. Bir kan bağışı yaparak üç hayat kurtarabilirsiniz. Kan bağışı ile ilgili detaylı bilgiye https://www.kanver.org/ üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kitap kulübünde tartışılacağı için fazla detaya girmeyeceğim. Dün akşam bitirdim okumayı. Yeni ve eski öykülerin karşımı. Okurken gerçekten zevk aldım. Tavsiye ediyorum pişman olmazsınız.
Honoré de Balzac - Father Goriot. Kendi dilinden okumak isterdim, ama İngilizce çevirisinin Türkçe çevirisinden daha iyi olduğunu düşündüğümden bu şekilde başlamış bulundum.
Robert Charles Wilson - Darwinya’yı okumaktayım.
Yazarın okuduğum ilk kitabı olan Dönüş’ü, hikayede yaşanan ana olayın, Dünya’nın geri kalanındaki toplumlar üzerinde yarattığı etkilerinden yeterince bahsedilmediği, yıldızların bir gece aniden kaybolması gibi büyük bir olayın sanki bir fanusun içinde olup bittiği izlenimi verdiği konusunda eleştirmiştim. Darwinya için ise tam tarsi bir eleştiri yapabilirim. Kitabın 3’de 1’ini bitirdim ama farklı coğrafyaların ve toplumların ana olaya verdikleri tepkilerden ve olayın yarattığı etkilerden hikayenin can alıcı kısmına henüz giremedik. Bakalım ileride ne olacak
UrsulaRen’ deki bir diğer gezegen olan Kış’ taki yolculuğum sona erdi.
Dedikleri kadar varmış. Psikoloji, sosyoloji, politika, felsefe edebiyata nasıl yedirilir ve nasıl okutulur Ursula Abla bunu bize göstermiş. Yine bir yabancılık ve yolculuk hikayesi. Ursula Abla sizi kar ve buzla kaplı bir gezegende üşüte üşüte, titrete titrete dolaştırmasını biliyor. Bazen üzülüyor, bazen sinirleniyor bazen de heyecanlanıyorsunuz. Yine dingin bir Ursula K.L.G üslubu.Ne olursa olsun size bunu sakin sakin anlatıyor sanki.
Tüm bu güzellemelere rağmen eksi tarafları yok muydu? Tabi ki vardı:
- Kimi bölümlerde sıkıldığımı hissettim, yalan yok. Lafı uzatıyormuş gibi geldiği anlarda sıkıldım. Okuyunca görürsünüz.
Diğer konular yayın eviyle ilgili:
Artılar: Kitapta neredeyse hiç basım hatası, cümle, kelime yanlışı yoktu(Tebrikler Ayrıntı).
Eksiler: Çeviri güzel olmakla birlikte feet, yard, mil gibi yabancı uzunluk ölçüsü birimleri kullanılmış. Bunun yerine -en azından- parantez içinde bildiğimiz birimler şeklinde de verilebilirdi.
(Yanlış bilmiyorsam eğer) Noktalama işaretlerinden sonra bir karakterlik boşluk bırakılması gerekir. Kitapta buna uyulmuş fakat sadece kesme işaretlerinden sonra bırakılmamış ve bu dikkatimi çekti. Belki de doğrusu budur bilmiyorum.
Sırada Mülksüzler var.
Arthur C. Clarke’ın “2001: Bir Uzay Destanı” kitabını okudum. Öncelikle belirtmeliyim ki Stanley Kubrick’in kült filmini pek beğenmeyen -beğenmeyen demeyelim de durağan bulan- biri olarak, kitabına bayıldım. Arthur C. Clarke’ın neden bilimkurguyu değiştirenlerden olduğu bir kere daha kanıtlanmış oldu. Güzel bir anlatım, iyi bir hikaye ve eşsiz bir kurguyla harmanlanmış sürükleyici bir hikaye. Keşke İthaki başladığı serileri devam ettirse de bu hikayenin diğer kitaplarını da okuyabilsek.
Kesme ve tırnak işaretinden sonra boşluk bırakılmaz. Zira boşluk bırakılırsa kesme işareti fark edilmeyip anlam karmaşası yaratabilir.
Köpekler İçin Gece Müziği’ni (Faruk Duman) okudum en son. Maalesef hoşuma gittiğini pek söyleyemem. Değişik bir yazım tarzı var yazarın, cümle bitmeden nokta koymak gibi, uzun cümleleri birkaç noktayla parçalara bölmek gibi.
Karanlık bir havası var genel olarak, anlatılan şey karakterlerden çok hikayenin geçtiği orman ve bir türlü dinmek bilmeyen yağmur. Gergin bir yanı da var ve bu anlamda başarılı olmuş yazar, o elle tutulabilir gerginlik ve tekinsizlik durumu romana tat katmış. Yine de bazı benzetmeleri biraz zorlama buldum.
Kurgu namına beni tatmin eden bir şey bulamadım ne yazık ki; kurgu, o gergin havanın hakkını vermemiş bana kalırsa.
Keşke Momo ile başlasaydın. Harika ötesi bir kitaptır.
Merhaba, 9 aralıktan beri Doruk Ateş’in Mabet isimli kitabını okuyorum ve henüz yarısına gelebilmiş değilim,maalesef son zamanlarda kitap okuma sürelerim uzadı,ve sanırım bu kitap 2019’un son kitabı olacak benim için .Bundan önce okuduğum A.Burak Turan’ın Metruk romanını da yaklaşık 10 günde bitirmiştim.
Başladım. Okudum hocam Momo yu.
Elric 1. Kitabı şans eseri bulmam sayesinde, direkt 1. Kitaba atladım henüz 3 hikaye okumama rağmen gerçekten karekter ve evreni beni büyüledi.
Tade Thompson - Rosewater
2019 Arthur C.Clarke En iyi roman ödülünü almış olması sebebiyle merakımı celbetmişti, Eksi Parça telifini alıp basmış, çeviren de Özge Dolunay. Ne yayınevi ne de çeviren hakkında hiçbir bilgim yoktu, her türlü sürprize hazırlıklı olarak aldım kitabı.
Henüz başındayım, bırakın anlatım bozukluğunu bir imla hatası bile olmadan ilerliyor, ne olur böyle gitsin diye dua ederken 13.sayfada küçük bir not kağıdıyla karşılaştım; yayına hazırlarken gözden kaçırdıkları bir hata için özür diliyorlar, hatanın üstüne de elle sticker ile doğrusunu yapıştırmışlar. Baskıdaki bütün kitaplara tek tek elle sticker yapıştırmışlar, okura böyle bir saygıyı en son ne zaman gördüm bilmiyorum, inanılmaz duygulandım…
ilerleyen sayfalarda çeviri ve editörlük konusunda neyle karşılaşırım bilmiyorum ama Eksik Parça’nın çıkardığı kitapları kesinlikle yakın takibe alacağım. Kitaba gelince çok enteresan başladı, aldığı ödül sebebiyle de kötü birşey çıkacağını sanmıyorum ve herkese tavsiye ediyorum