O zamanlarda her şeye epik fantastik denmeye başlanıldığından asoiaf ın da high fantasy olarak anılması normal. En azında 90’larda high fantasy idi, ama o yıllardan bugüne kadar genre’ının tanımını baştan yapan birçok seri yazıldı.
Dune da bilimkurgu olarak pazarlanan bir seri. Fakat bilimkurguda über teknolojiler bekleyen bir okurun kitabı eline aldıktan sonra “hani nerde robotlar?” demesi muhtemel. Yani “genre gatekeeping” e girersek çıkamayız o tartışmanın içinden
Ilk dega Kurt Vonnegut okudum ve memnun kaldığımı söyleyebilirim. Okuduğum en gerçekçi distopya kitaplarından biri olduğumu düşünüyorum. Gerçekçi derken, gerçekleşmesi en mümkün olan demek istiyorum. Teknolojinin gelişmesiyle her geçen gün bu kitaptaki dünyaya doğru ilerliyoruz bence.
Her ne kadar konusun gidişatı diğer distopya kitaplarından pek farklı olmasa da ben Otomatik Piyano’yu beğendim. Karakterler, yazın, kurgu ve dünyası açısından okunmaya değer bir eser.
@swarf serinin fanlarının hışmına uğramışsınız hocam, geçmiş olsun.
Rıhtımda tartışmalara çok girmeyi sevmem ancak buradakinin gayet saygı çerçevesinde geçtiğini görünce görüşlerimi belirtmek istedim .
Ben Winds of Winter’ın yayınlanan kısımları dahil serinin tamamını okudum ve arkadaşa katılıyorum.
Mesela bu sava tamamen karşıyım. Bahsettiğiniz gibi güzelce bağlanmış ve başı sonu belli olan bir seri olsaydı son kitabının çıkması 9 yıl sürmezdi, kaldı ki seriye başlanırken 3 kitap olarak tasarlanması sonra 7’ye çıkartılıp ilk üçünden son derece farklı bir son iki kitabın bizi karşılaması ve serinin bitimine iki kitap kaldığı halde plot’un karınca hızında ilerlemesi bence GRRM’nin son kitabı yazıyor olduğuna değil yazamıyor oluşuna birer örnek.
İlk kitap üzerinden yorum yapılmasına neden karşı olunduğunu da anlamadım, ne ilk kitap fanların gözünde serinin zayıf bir parçası ne de seri ilerleyen kitaplarda ciddi bir değişime uğruyor. Hatta GRRM’nin en iyi yaptığı şey seriye adını veren Buz ve Ateşin Şarkısı değil gayet hakim olduğu Ortaçağ’ı ve taht oyunlarını kendince yorumlaması olduğundan daha sonra baş gösteren problemlerden de yoksun ilk kitap.
Şimdi serinin özellikle son iki kitabını benim için işkenceye çeviren sorunlara değineyim:
Gayet detaylı işlenmiş ve anlaşılmış Westeros kültürünün yanında göçebe doğu kültürünün ve İslam Coğrafyasının basit bir karikatürü gibi duran Essos.
-Üsttekinin devamı niteliğinde olan Daenerys’li bölümler. 5 kitap boyunca gerçekten nefret ettiğim bir bölüm varsa o da son kitabın epilogue’u öncesi Daenerys bölümüydü. Hatta GRRM bu bölümleri ‘‘Meereen Düğümü’’ olarak nitelemişti şu röportajında.
Kitabın yazarı dahi serinin en önemli 3 ana karakterinden birinin başına gelenleri ‘‘düğüm’’ olarak niteliyorsa bence orada ciddi bir sorun vardır.
Karakterlerin her birinin ne kadar özel olduğundan veya serinin içinde olduğundan bahsedilmiş. Hakkını yemeyelim kendi sesine sahip, son derece başarılı karakterler var ancak bir o kadar da gereksiz karakter de var:
-Soruyorum, plot’un ilerlemesine sadece tek bir eylemiyle katkıda bulunmuş olan Quentyn’e iki kitap ayırmaya gerek var mıydı?
-Hotah’ın yürü- pardon atlı kamera olmanın dıışnda bir özelliği var mıydı?
Veya zaten başaramayacağını bildiğimiz halde Brienne’in Sansa’yı arayışına bölümlerce maruz kalışımız?
GRRM’nin dengesiz yazarlığı. Burada da hakkını yemeyelim: şöyle inanılmaz monologlar okuduk. Dili de fantezi standartlarının üstünde. Ama böyle güzel anlara devamlı rastlamaktan ziyade upuzun infodump’ların, şatafatlı düğünlerin sayfalarca betimlenmesinin, yazarın sadece bir karakter hakkında değinmek istediği tek bir özellik adına plot’u durdurmak pahasına da olsa başka karakterler ekleyişlerinin arasında şahit olduk.Ayrıca ufak bir ailenin aşçısına kadar isimlerini vermek benim için ‘‘iyi Worldbuilding’’ sayılmıyor maalesef. Paragraflar dolusu yemek tarifleri, zaten akmayan hikayenin bir de detaylarda boğulması…
Zaten darmaduman olmuş plot’ları ve subplot’ları en ufak bir şekilde çözüme kavuşturamayışına tanıklık ettiğmiz bin sayfanın ardından serinin en ama en son bölümünde yazarın Daenerys’in ishalini ‘‘detaylıca’’ açıklaması bahsettiğim dengesizliğin en güzel örneği bence.
Değindiğim bazı sorunların serinin ilerleyen kitaplarında çözülceğini düşünebilirsiniz ama Her şey Güzel Olacak’ta Nuri Çamlı’nın sözünü de hatırlatmak isterim: ‘‘Bilemiyorum Altan, bilemiyorum.’’
Görüşünü belirtenlerden biri olarak bir ilave detayı belirtmek isterim, ben bütün kitapları ve diziyi seyretmiş biri olarak GoT evrenini “fan” seviyesinde beğenen biri değilim. Hatta ilk kütüphanemde olan kitapları ikinci kütüphanemi kurunca tekrar satın alma gereği duymadım ki bundan Martin in kitapları “yazamama” performansı da etkili oldu
Aynen öyle. Gereksiz detaylar, rastgele karakterler ve hikayeler ekle, sonrasını getiremediğin için 10 yıldır bir kitap yazama. Çünkü yazarken ilerisini düşünmedin, bir planın yoktu.
Ama o kadar kalabalığı gören okuyucu büyük bir yapboz beklentisine giriyor. Bu yüzden Kralkatili ve Buz/Ateş en çok teorisi yapılan seriler. Hayranlar çaresizlikten çorbanın rengine kadar inceliyor. Delinin biri kuyuya taş atmış…
Birçok ilke imza atmış bu eser Kara Çınar serisinin 5. kitabı.
Kara Fantazya türünün ilk kitabı, paralel evrenin işlendiği ilk kurgu, modern distopyaların öncüsü ve bilim kurgu türünde yazan ilk kadın yazar.
Ayrıca okumamış olsam da konusunu bildiğim için Yevgeni Zamyatin’in Biz kitabını aklıma getirdi. Yaklaşık 1910’larda yazılmış bu kitapta da 2118 yılındaki bir distopyadan bahsediliyor. Kişilerin ismi yok, numaraları var. Ayrıca kitap, gazete tarzı bilgi içerikli kaynakları okumak yasak. Başlarındaki “yöneticiler” tarafından baskılanan ve kontrol edilen bir toplum var.
Yalnız olaylar hemen bu distopyanın içinde başlamıyor. 2118’den iki asır önce, ana karakterlerin eline geçen ve kapağında üç başlı Kerberos şekli olan bir şişe her şeyin kilidini oluşturuyor. Ağırlıklı olarak distopik olan kitabın bilim kurgu, fantastik ve paralel evren kavramıyla buluştuğu nokta yine bu şişe oluyor. Bu birbirinden alakasız şeylerin bağlantısı da en sonunda çözüme kavuşuyor. Bu sırada da siz karakterlerin bu distopyadan çıkış yolunu ararken neler yaşadıklarına odaklanıp şişeyi falan unutuyorsunuz.
Türünün ilklerinden olmasına ve kısalığına rağmen bence doyurucu bir eserdi ama devamı olsaydı da kesinlikle okumak isterdim. Kesinlikle çok güzel ve daha da uzatılabilir bir kurgu ortaya atmış yazar ki eminim bu konunun benzerleri başka yazarlarca da kullanılıp geliştirilmiştir. Bu konularda okumayı seven herkesin bir şans vermesini öneriyorum. Ayrıca Kara Çınar’da aynı yazarın başka eserlerinin de yayımlanacağını belirtmeden geçmeyeyim.
İnsanların bu seri ve Kral katili serisine bu kadar eleştiri yöneltmesinin sebebi serilerin yazarları tarafından çok uzun yıllardır tamamlanmıyor olması. 10 yıldır seriler tamamlanmıyor. İşin ilginç yanı son 2-3 yıla kadar kimse bunu umursamazken, son yıllarda popülerleşen ‘‘Hadi birşeyleri eleştirelim ve birşeylere çamur atalım’’ kitlesinin sosyal medyada yayılması ile bu seriler konuşulmaya başlandı. Gidip Goodreads gibi serilerde sırf seriyi yazmıyor diye kitapların puanlarını düşürmeye çalışanlar, 1 puan verenler felan var.
Benim bakış açım ve görüşüm; Ben bir kitap hakkında net yorum yapacaksam ve bu seri ise onun tamamlanıp, tamamlanmadığına bakarım. Yazılmış kitapları hakkında yorumlarımı belirtirim ama genel olarak net bir yorum yazmak, hele tamamlanmayan seriler için böyle fikirler oluşturmak tamamen yersiz sonuçlar getirir benim düşünceme göre. Bu seri daha bitirilmemiş ama neden tamamlanmadığı ve dizisinin finalinden dolayı da yerden yere vurulması da bana manasız ve gerçeklerden uzak geliyor. Eleştirilere bakıyorum elle tutulur bir eleştiri de yok.
Martin seriyi yazarken zaten Alev topları havada uçacak, karakterler yıldırımlar yollayacak şekilde zaten kurgulamamış bu seriyi. Her karakterin, her şehrin ve dönemim bir geçmişi ve gelişimi var. Seride ön planda olan sadece 1-2 tane karakter yok. Bir sürü karakter var. Bu kadar karakter varken seri içerisinde 1 kaç tane gereksiz karakterin bulunmasına da kimse bir kusurda da bulunmamalı diye düşünüyorum. Hikayenin ana karakterlerinden birisini yeri geliyor 1200 sayfa okumuyorsunuz. 1200 sayfa boyunca ama bu karakter neden yok, bu karakter ile ilgili hikayeler gelsin diye de bir arayış içerisine de girmiyorsunuz. Benim için önemli olan budur. Bunu hissettirmesi bile seriyi benim için özel kılıyor. Ben serilerde tek ya da 4-5 karakter üzerinden ilerlenmesini felan sevmiyorum. Martin in kurduğu bir sürü karakteri, bu karakterleri farklı zamanlarda işlemesini, bir sürü devleti ve topluluğu farklı farklı işlemesini ve bana okutturulmasını seviyorum.
Serinin fanı değilim. Dizisi benim hayatımda izlediğim en iyi 5 dizi arasında yer almaz ama tamamlanmamış bir seri için, hala yazılacak 2400 sayfayı düşündüğümde de bir yorum yapmadan önce şöyle bir kendimi tartarım ve öyle yorum yazarım. Sonuçta bu adam 1200 sayfalık Kılıçların Fırtınası kitabında esip geçiyor. Yapmak istediğin de ve kurguladığı olayların zamanı geldiğin de ve karakterlerin yolları kesiştiğinde neler yapabileceğini gösteriyor iken ne olursa olsun sonunu görmeyi beklerim.
10 yıldır ilerlemiyor siz hala gelecek 2400 sayfadan bahsediyorsunuz. Bekleyin gelir.
Ben de 10 yıl önce yaptığına bakmaktansa 10 yıldır yapmadığına bakıp hikaye hiçbir şekilde tatmin edici bir sonuca ulaşamayacak diye düşünüyorum. Bunu derken de kitapların çıkması gibi çok çok iyimser bir ihtimalin gerçekleştiğini varsayıyorum.
Ben takıntıları olan birisi değilim. Kaldı ki zaten tamamlayamayacağını düşünen kitle arasındayım. Gerek yaşı ve gerekse de motivasyonunu kaybetmiş olması sebebi ile 6. kitabı da öyle ya da böyle bitirecek ama son kitaba ömrü yetmeyecektir.
Benim çok alakadar etmiyor. Çıkarsa kitabı alır okurum. Çıkmazsa da okuyacağım ve okumayı planladığım o kadar kitap var ki zaten çok ta önemli değil
Benim düşünceme göre bir şeyin sonunu getirebilmek için bütünün tüm detaylarına hakim olman gerekiyor.Biz sıradan bireyler olarak tüm yayınlanmiş kitapları ard arda okusak bile 1 yıl sonra detaylar dahil birçok konuyu unutmuş olabiliyoruz.Şimdi benim mantığım çok kabul etmiyor, 10 sene geçtikten sonra 10 sene önceki konsantrasyon detay hakimiyeti olmadan -ki buarada binlerce basılmiş,binlerce basılmamış müsvette notlardan bahsediyorum, yazarın bu seriyi benim gözümde bitirilmesi imkansız bir projeye dönüştürüyor.Hele hele seyirciye ve okuyucuya kötüde olsa görsel bir final verdikten sonra.
Bir serinin henüz bitirilmemiş olması, o seriyi kötü yapmaz. Yani seri okuyucu tarafından okunur, beğenilmez, buna bir şey diyemem. Ancak sırf 10 yıldır devam kitabı gelmiyor diye seriyi tümden batırmak bana doğru gelmiyor.
Ben bu eleştirmek için bi serinin bitmesini bekleyin yorumuna hiç katılmıyorum. Zira Brandon Sanderson kitapları için de serilerini sevmeme rağmen çok eleştiriyorum. Hatta biri daha yazmıştı burada uzun uzun yazarın yazım tarzı hakkında eleştirilerini ve sonuna kadar haklıydı bence. Yukarıdaki arkadaş özelinde de; yazarın tüm bunlar için bir planı olabilir gerçekten evet. Fakat büyük resim şu anki okuyucunun anlatılanı sıkıcı bulmasının önüne geçemiyor. Okuyucunun 10 yıl sonra çıkacak seri finalini düşünerek hareket etmesine gerek yok. Okuyucu bir tüketicidir. X sayılı kitap olarak yayınlanacak A adlı serinin (X-2). kitabı seriden bağımsız bir şekilde, kendi özelinde incelendiğinde sıkıcı ve başarısız olabilir.
Brandon Sanderson özelinde örnek vermem gerekirse Fırtına Işığı serisinde tonla karakter var ve bazıları böylesine bir seri için çok karikatürize kaçıyor. Genellikle de kadın karakterler hatta. Bunu yazarın yaşam şartlarına bağlıyorum ben, muhafazakar biri. Şimdi seri bitmedi diye bu karakterlerin şu anki kitaplardaki özensiz ve sıkıcı yerini eleştirmeyelim mi? Önemsiz karakterler de değiller hani. Yazar ile yapılan söyleşilerde çok büyük rolleri olacağı görülüyor fakat 5 kitap sonra gelecek karakter gelişimi şu an olarak beni ilgilendirmiyor zira şu an bu karakterler ya da onların olayları kitabı sıkıcı kılıyor. Yazar bu karakteri kitabın geri kalanına kıyasla başarısız bir şekilde önümüze sunuyor.
Aynısı Zaman Çarkı’nda da var. Yazar bazı karakterleri muhteşem bir şekilde geliştirirken bazıları 3 kitaptır salyangoz hızında ilerliyor. 3 kitap boyunca o karakterlerin gelişimi umrumda olmadı ve hatta elimde olsa atlardım. Yine aynı şekilde ileride eminim önemli olaylara gebe olacaklar lakin anlatmak istediğim anlaşılmıştır.
Özetle; bir seriyi eleştirmek için bitirmeye ya da tamamlanmasını beklemeye gerek yoktur. Parça parça da eleştirilebilir.
Benzer şeyleri söyledik zaten. Yukarı da yazımı okursan bende devam eden seri hakkında yorum yapılabileceğini ve tamamlanmış hikaye üzerinden yorum yapılması konusunda bir problem olmadığını söylemişim. Sorun şu ki, belirtilen eleştiri de sanki seri tamamlanmış ve onun üzerinden yorum yapılmış gibi olduğu için bu cevaplar verildi. Eğer yorum yapan arkadaş atıyorum şu kitapta ki tempo, ya da şu karakterin şu olayları, ya da kitabın veya yazarın şu yönleri hoşuma gitmedi vs gibi durumları belirterek bir cevap vermiş olsa ve seride ki bazı durumlar üzerinden bir eleştiri getirmiş olsa zaten bu cevaplar verilmemiş olacaktı.
Ben buna katılıyorum. Evet sadece 1. kitabı okuyup eleştiri yapılabilir ancak sadece okuduğunuz kısımları eleştirebilirsiniz, 5 kitaplık bir serinin sadece 1. kitabını okuyup tüm seri hakkında yorum yapmayı doğru bulmuyorum.
Okuyucuların tamamının sıkıcı bulduğu şeklinde bir yorum yanlış olur. Sıkıcı bulan da vardır, bulmayan da. Pek çok kitapta veya seride okuyucuya sıkıcı gelen bölümler vardır. Bu, Buz ve Ateşin Şarkısı’na özel bir şey değil.
Demek istediğim şöyleydi esasen; Zaman Çarkı’nın ilk 3 kitabındaki Egwene, Nynaeve ve çetesinin bölümleri ziyadesiyle kötü. Hatta 3 liraya satılan genç dramalarında bile daha iyi kadın karakterler gördüm. Neyse ki yanlarında daha iyi karakterler vardı da bir derece çekilebiliyor bu bölümler. Tüm kitapları okuduğumu varsaysak bile geri dönüp baksam bu karakterlerin bu kitaplardaki kötü yazımı kendisini yok etmiyor. Yazar ileride geliştirip kullanmak için bir karakter koymuş ama o karakter bu kitaplarda fan fiction karakterleri yüzeyselliğinde maalesef. Ya da şimdi okuyan biri olarak bu karakterlerin 10. kitaptaki büyük olayları şu anda zerre ilgimi çekmiyor.
Anlatmak istediğim eleştiriler bu tarzdaydı. Umarım yeterli bir örnek olmuştur. Sizleri yanlış anlamış olabilirim tabi fakat @HamdemitAbi’in yorumu bana tüm seri hakkında o kadar ağır gelmemişti.
Herkes yorum yapmış bari ben de yapayım eksik kalmayayım . Yukarıda biri de söylemişti sanırım ben de söyleyeyim, Buz ve Ateşin Şarkısı serisinde fantastik ögeler her kitapta artarak devam eder. Şu ana kadar çıkmış olan kitaplarda yazar müthiş fantastik sahneler vermedi bize. Fakat son iki kitap özellikle de sıradaki kitap bunu bol bol verecek diye tahmin ediyor okurlar. Ben de böyle olacağını düşünüyorum. Yazım tarzı, karakterler, olaylar…Bunlar tamamen zevk meselesi zaten. Ben ilk kez 12 yaşında başlamıştım kitaplara. Daha dizisi olduğunu bile bilmiyordum. Okumak için küçük bir yaştı aslında. Ensest kavramıyla ilk kez o zaman karşılaşmıştım mesela. Ama o yaşıma rağmen ilk kitabı bayıla bayıla okuduğumu hatırlıyorum. Yani her zamanki gibi zevkler renkler meselesi.
Kent Clifford D. Simak
Konusunu çok merak ettiğim için bazı kitapları bekletip sırasını öne aldım. 8 hikayeden oluşuyor. Hikayelerin arasında belirli bir süre var ama hepsi birbirinin devamı sayılır. Firar isimli hikaye Avatar filmini anımsattı. Kitabı okurken yavaş yavaş insanlığın yerini başkalarına bıraktığını görüyoruz. Yazar insanlığa dair bazı eleştirilerde getiriyor. Hikayelerin hepsinden keyif aldım. Özellikle robot Jenkins’i çok sevdiğimi söyleyebilirim.