Fantastik Kitap Önerileri - ali1234512 tarafından #792 konusunda arkadaşların tavsiyesi üzerine Locke Lamora’nın Yalanları’na başladım, 100 sayfa kadar okudum. Kendilerine çok teşekkür ederim iyi ki başlamışım Hikaye, dil, anlatım, kurgu tam istediğim şekilde ilerliyor. En son 2,5 sene önce Yaşlı Adamın Savaşı’nı okurken yazarın espirilerine çok gülmüştüm, çok uzun bir süre sonra bu kitaptaki iğnelemeri, bozuk ağızı, laf sokmaları gülerek okuyorum İnşallah bu şekilde gider.
İlk kitap ağızda enfes bir tat bırakıyor, tempo düşmüyor. Pişman olmayacaksınız
İŞKENCECİNİN GÖLGESİ (YENİ GÜNEŞ KİTABI / THE BOOK OF THE NEW SUN #1)
KONUSU
Bilimkurgunun Melville’i olarak bilinen Gene Wolfe, spekülatif edebiyatın sınırlarını zorlayan, fantaziden bilim ve bilimden de fantazi çıkarmayı başaran, türün her alanında eşit muazzamlıkta eserler veren ender yazarlardan biri. Wolfe’un başyapıtı, türün de en önemli serilerinden olan Yeni Güneş Kitabı ise hem bilimkurgunun hem de fantastiğin zirve noktalarından olmakla birlikte başlı başına bir edebiyat fenomeni.
Günümüzden yüz binlerce yıl sonrası. Ancak öyle bir gelecek ki geçmişten farkı yok. Bugüne ait kültür ve olaylar artık bir anı bile değil. Gezegen, beklenmedik ve gizemli biçimlerde değişimler geçirmiş. Güneş’in ömrünün sonu gelmiş, sönmekte.
Serinin ilk kitabı İşkencecinin Gölgesi’nde, artık Urth adıyla bilinen gezegende, İşkenceciler Loncası’nın bir çırağıyken kurbanına merhamet ederek mesleki günahların en büyüğünü işleyen genç Severian’ın sürgüne gönderilmesi, destansı hikâyesinin sadece başlangıcıydı.
Büyünün ve bilimin iç içe geçtiği ve artık birbirinden ayrılamadığı bu gizemlerle dolu yolculukta tarih ile gelecek, yalan ile gerçek birbirine karışırken değişmeyen, değişmediğini iddia eden tek kişi ise kusursuz hafızasıyla ve kadim kılıcı Terminus Est’le Severian olacaktır.
DÜŞÜNCELERİM
Kitap bilim kurgu ve fantazi karışımı. Fakat ne bir bilim kurgu ne de bir fantazi kitabı gibi değil. Bilim kurgu ögeleri arka planda ve her şeyi Severian’ın gözünden gördüğümüz için sıradan bir eşya mı, fantastik bir nesne mi, yoksa bir teknoloji ürünü mü olduğunu kestirmek zor oluyor. Fantazi hayranları kitabı kendilerine daha yakın bulacaklardır ama hikaye işlenişi alıştığınızdan çok daha farklı. Severian ansızın bir hatırasını anlatmaya başlıyor, rüyalar görüyor, sanrılar görüyor…
Kısacası kendi tarzı olan bir kitap. Epik fantastik veya bilim kurgu okuyacağım diye değil, Yeni Güneş Kitabı okuyacağım diye başlayın.
Kitabı orijinal dilinde okudum ve herhalde 300 yeni kelime öğrendim. Çokça Antik Yunanca ve Orta Çağ terim kullanmış: “thalamegos”, “lochage”, “bartizan”… Ama sadece ağır değil, güzel de. Hatta fantazi türünde okuduklarımdan en iyisi olabilir.
Karmaşık olay örgüsüne ve ağır diline rağmen kısa sürede okudum. Ortalarında bazı bölüm var ki “Burası neresi, ne oluyor, bunlar kim, ne alaka?” diye sormaya başlıyorsunuz ama merak etmeyin, olaylar birbirine bağlanıyor.
Bu arada uyarıyım, kitap ansızın bitiyor. Sanırım dört kitaba bölünmüş tek bir hikaye. İlgimi çektiği için bitirir bitirmez ikinci kitaba başladım.
Çok hızlı okuyorsun hocam, iyice kıl oldum sana
Kısa kısa bunlar, 300 sayfa.
Kitap kapağı da çok klasmış. İthaki’nin çok kötü çizilmiş kapağı geldi aklıma…
O muhtemelen binleri bulacak hocam . Ben okurken şöyle bir rehber bulmuştum kendime:
https://www.wolfewiki.com/pmwiki/pmwiki.php?n=WolfeWiki.ObscureWords
Hatta öyle ki serinin sonraki basamağı olan Urth için özel sözlük basmışlar:
Şaşırdım desem yalan olur.
Glenn Meade/Buz Kapanı
İyi başlayan, orta-kötü devam edip biten bir siyasi polisiye/gerilim romanı. Başlangıçtaki özenli ve başarılı dil malesef bir süre sonra bozuluyor. İlgi çekici olan konu da aynı şekilde klasik Amerikanvari konuşmalar ve olay örgüsüyle benim için çekiciliğini yitirdi.
Diyaloglar bazı yerlerde sayfalarca sürerken anlatıcıya dair tek bir cümle yer almıyor. Böyle yerlerde karşılıklı iki konuşma arasında “X içini çekti, Y başını salladı” tarzı kısacık bir cümlenin bile ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş oldum.
Karakterlerin dedikleri, yaptıkları ve olayların gelişim biçimi bana bir süre sonra orta halli bir aksiyon filmi izliyormuşum gibi hissettirdi. Meade sanki kitabı yazmaya hevesle başlamış, cümlelerini dikkatle seçmiş ama sonlara doğru sıkılıp en can alıcı noktaları özensizce ve bir an önce bitsin diye yazmış gibi geldi bana. Yine de kötü bir kitaptı diyemem. Sadece polisiye ya da gerilimden aradığımı pek bulamadım. Yine de kafa dağıtmalık bir kitap olarak şans verilebilir.
Bu başlığa girme zamanım git gide uzamaya başladı. Tez, online kurul, yds, kpss falan derken kitap okumaya zamanım kalmıyor neredeyse. Neyse okuduklarıma gelirsek:
Uzun zaman olmuştu Balzac kitabı okumayalı. Ağdalı dilden korkup çekinen, sıkılan ben bile bu adamın yazdıklarını keyifle okuyorum. İçerisinde bir çok karakterin olmasına ve bu karakterler “kimin nesi”, “kim kimdir” diye düşünerek okumanıza rağmen yine de kitap kendini okutuyor ve asla okuma zevkiniz verilen isimlerin çokluğundan baltalanmıyor. Bu dünyada kimsesiz kalmış genç kızımız Pierritte’nin öyküsü sizi kendine çekiyor. Tabi düşük bir halk zümresine değil de yüksek bir sosyete sınıfına ait bir hikaye olsa da yine de genç kızımıza acıyor, onunla beraber üzülüyorsunuz.
Y Son Erkek serisinin 9. cildi olan "Anavatan"ı bitirdim. Serinin bitmesine bir kitap kalmışken hikayeler son sürat devam ederek okuyucuyu daha da heyecanlandırıyor. Herhalde seri içerisinde şimdiye kadar en çok diyalogların olduğu kitap bu kitaptı. Sona yaklaşırken olayların bağlanması için karakterlerimiz büyük bir “açıklama” furyasını takip ediyorlar. Her şey nedenleriyle açıklanıyor. Spoiler olmasın diye hiç bir şeyden bahsetmiyorum ama gerçekten bittiğinde benim için çizgi roman kategorisinde en üst sıralarda yer alacağı kesin gibi.
Son kitap ise İskender Pala’nın “Şah & Sultan” kitabı. Bu kitabı seneler evvel, ilk çıktığı zaman okumuştum. Tarihi bir roman okumayalı baya bir süre geçtiği için zamanında sevdiğim bu kitabı tekrar okumak istedim. Okuduktan sonra fark ettim ki eskiden okuyup beğendiğim her kitap için belli bir zaman sonra tekrar okuyup, zihnimde gerçekten güzel miydi yoksa o zaman ki “ben” için güzel gelmiş merak etmemi sağladı. Çünkü zamanında okurken çok sevdiğim bu kitabı şimdi okuduğumda o kadar da beğendiğimi söyleyemem. Öncelikle tarihsel olarak doğruluk payları olan hikayelerden ve durumlardan bahsedilmiş olsa da kitapta işlenen “Alevi-Sünni” çatışması çok “Sünni” gözünden yapılmış bir aktarım olmuş. Kitap iki hükümdara yakın iki kişinin gözünden anlatılıyor ama Yavuz Sultan Selim güzellemesi daha bir derin hissediliyor gibi. Tabi ki doğruluk payları vardır fakat kitap okunup bittiğinde Sultan Selim aklımızda iyi şeyleri iyi yapan olarak kalırken Şah İsmail iyi şeyleri kötüye çeviren gibi aktarılmış gibi hissettim.
İskender Pala genelde tarihçiler tarafından eleştirilen bir yazar. Özellikle kitaplarında verdiği bazı ‘hikayeler’ dikkat çeker. Bu kitapta mıydı hatırlamıyorum ama bir yerde Timur için Bayezid’in karısını çırıpçıplak soyup askerlerine içki ısmarlatmıştır diye yazmıştı. Bu anlatılan bir ‘hikaye’ ama doğruluğu kesin değil ve hatta böyle bir şeyin olmadığını, aksine Timur’un Bayezid’e epey hürmetle yaklaştığını söyleyen tarihçiler çoğunlukta. Ama bir yandan baktığınızda İskender Pala’nın tarihi olduğu gibi yansıtma gibi bir amacı yok. Kendisi bir edebiyatçı. Her türlü 'hikaye’den beslenebilir ve kitaplarında orijinalliği kovalamak yerine kendi fikirlerini sunabilir. Ben de bu kitabını yıllar önce okudum. Yorumunuzu görünce yazmak istedim .
Dediğiniz hikaye bu kitapta anlatılıyor. Tabi okuyucu olarak bize tarihi “gerçek” bir şekilde anlatmasını beklememeliyiz. Sonuçta bu tarihsel bile olsa bir “roman”. Ama keşke birazcık da olsa romanda ele aldığı “Alevi-Sünni” bakış açısını hakkıyla verebilseydi de biz iki hükümdarında yanlışlarını doğrularını görebilseydik. Sanki benim okuduğum kadarıyla Sultan Selim daha bir kayırılarak anlatılmış gibi
İş yoğunluğu sebebiyle bir oturuşta bitirebileceğim ince kitaplar okuyorum şu aralar. Son olarak William Styron’dan Karanlık Gözükünce’yi okudum. Styron, ödül töreni için geldiği Paris’te yaşadığı depresyonu, düştüğü kuyuları, intihar düşüncelerini, çabalarını, seanslarını anlatıyor. Aynı zamanda diğer sanatçı arkadaşlarını da görüyoruz, Romain Gary mesela. Camus ile ilgili ilginç detaylar da var. Styron intiharı sanat çevrelerinden örneklerle inceliyor. Yaptığı çıkarımlar, vardığı sonuçlar için buyrun okuyun kitabı zaten kısacık 100 sayfa.
Styron güçlü bir yazar, bir anı kitabı olmasına rağmen kendimle ilgili çok şey buldum. Depresyonla hayatının bir noktasında yüzleşmemiş kimse yoktur sanıyorum ki. Styron kendi depresyonunu oldukça dürüst bir şekilde anlatmış. Eminim herkesin içinde kendinden bir parça bulacağı bir metin. Tavsiye olunur.
rüzgargülü
En sevdiğim yazarlar listemde en başlardadır Ursula. Gerek dili, gerek anlatım şekli, gerekse konularıyla her zaman keyif alarak okuduğum eserleri olmuştur. Rüzgargülü 12. ya da 13. kitabım Ursula’dan okuduğum. Her birisini ayrı ayrı sevdim (bir tek her yerden çok uzakta’yı sevmemiştim, fazla genç yetişkin kitabı gelmişti.) Rüzgargülü yazarın kimi kısa, kimi uzun 20 öyküsünü bir araya toplandığı bir öykü kitabı. Arka kapakta çok güzel anlatmışlar kitabı; “öğreticilik taslamadan, mütevazı ama yetkin bir üslupla… Müthiş bir hayal gücü, özenli bir dil, usta işi bir kurgu ve net bir siyasal bilinç bir araya geliyor öykülerin hepsinde.”
Öykülerin çoğu bilim kurgu değil, pek çok türde hikayeler toplanmış. Fantastik diyebileceğimiz öykülerden, hayvan öykülerine, bilim kurgulardan, distopya - ütopyalara kadar farklı yelpazede; okuması zahmetli, bazen anlaması güç olan ama okuduktan sonra kesinlikle etki bırakan öyküler bir arada. Uzun sürede, sindire sindire okudum ve gerçekten birkaç öykü baya yer edindi bende. Ursula sevenlere kesinlikle tavsiye ederim.
mezbaha 5
Yine harika bir yazarla daha devam ettim okumalarıma. Kurt Vonnegut tıpkı Saramago ya da İhsan Oktay Anar gibi bir müddet okumayınca özlenen, aranan bir yazar. Mezhaba 5 kitabı çok uzun süredir elimde vardı, aslında yazarın da en meşhur kitabı. Yine de bir türlü okumamıştım. Hazır evde kös kös oturuyorken (ve tatilden gelmenin sudan çıkmış balıklığını atmaya çalışıyorken) okuyayım dedim ve keşke daha önce okusaydım demekten kendimi alamadım. Mükemmel bir kitap, zaten çok farklı bir anlatım ve yerinde bir konu seçimiyle beni benden aldı. Yazarın kendi tecrübeleriyle harmanladığı kurgusu, arada bir kendisine de göndermeler yapması ve çoğu yerde tüyleri diken diken eden cümleleri, gerçekten tekrar hayran oldum Vonnegut’a.
Ben Vonnegut’ın yazdıklarını tam olarak bilim kurguya koyamıyorum, bana göre kendine has bir tür olarak değerlendirmek lazım. Bilim kurgu öğeleri çok çok geri planda oluyor genelde kitaplarında. Bu tabii ki şahsi görüşüm ve bilim kurguya bakışım. Tabi görüşler farklı farklı, hepsine de saygı duyuyorum. Yine de bilim kurgu olarak baksak dahi, çok farklı olduğunu en azından hepimiz kabul etmeliyiz bu süper insanın. Neyse efendim, kısacası Vonnegut okuyalım, okutalım. (yine de benim favorim hala galapagos). Herkese keyifli okumalar dilerim.
Uzun bir süre okumamın önüne sürekli engel çıkmış ve en sonunda geçen ay engelleri atlatıp Vaiz serisini almıştım.Ağustos ayına girer girmez okumaya başladım ve gerçekten seriyi şimdilik çok beğendim ta ki bugün 6.kitap olan Güneşte Savaş’ı okuyana kadar…Sırf bu yüzden kalan 3 kitaba karşı bir soğukluk geldi,sanırım okumaya 1 hafta ara vereceğim.Soğukluğun sebebini söylemiyorum okumayan kişiler için “spoiler” oluşturacağı için ama 6. kitabın orta kısmından,son kısma kadar olan olay baya tadımı kaçırdı okuduğum kitaplara kendimi çok fazla kaptırdığım için
Umarım fazla ara vermeden devam edip seriyi bitirebilirim çünkü gerek çizim gerek diyalog kalitesi olarak son yıllarda en beğendiğim serilerden birisi oldu,okumayan varsa kesinlikle tavsiye ederim en azından 6.kitaba kadar
Aden’i okuyorum.Güzel gidiyor.
UZLAŞTIRICININ PENÇESİ (YENİ GÜNEŞ KİTABI / THE BOOK OF THE NEW SUN #2)
Aldığımız cevabın iki katı kadar yeni soru edindik. Nasıl bir sonuca bağlanacak merak içindeyim.
Haziranın sonlarına doğru başladığım Witcher maceram 2 ay sonucunda bugün bitti. Son kitap beklentilerimin biraz altında kaldı açıkcası. Hüzünlü bir tebessümle ve sıkılgan bir heyecanla okudum.
Yazar 6. kitapta Geralt’tan bahsetmeye ara vermişti. Ayrıca son kitaplara doğru artan, evrenin politik çatışmalarının anlatımı üzerine okur Geralt, Yennefer ve Ciri’yi özler olmuştu. Son kitapta bu özleme bir son verilir, hepsinin hikayesini de doya doya okurum diye düşünmüştüm fakat yazar bu kitapta da bir şekilde konuyu üçünden uzaklaştırmayı başarmış Yaklaşık 650 sayfa olan kitapta ana üç karakter kitabın yarısında denebilecek bir oranda yer alıyor sadece, dolayısıyla seriyi bitirdiğimde bir doyumsuzluk hissi yaşadım ben açıkcası.
Ayrıca eleştireceğim bir başka nokta ise önemli bir hususun son kitapta ortaya çıkması (okuyanlar için: Kral Arthur efsanesinin alternatif bir evren olarak gelmesinden bahsediyorum.). Yani bana kalırsa bu kadar önemli bir husus yer alacaktıysa, ilk kitaplardan itibaren hikayeye yedirilmesi gerekirdi; bu haliyle bana biraz çiğ kalmış gibi geldi. Sanırım yazar “Seri nasılsa tutmaz, en iyisi ben kendi ilgi alanımdan bir olay iliştireyim şuraya” diyerek kendini gerçekleştirmek istedi son kitapta
Yine de okumaktan kesinlikle pişman olmadığım, her karakterle bağ kurabildiğim ve gerek evreni gerekse akıcı anlatımı bakımından keyifle okuduğum bir seriydi. Okumak isteyen fakat aklında soru işareti olan herkese öneririm. İlk dört kitap göz açıp kapayıncaya kadar bitiyor, kalanını da olayların nasıl bağlanacağına dair bir heyecanla okuyorsunuz. Her türlü kendini okutuyor yani
Hoşçakalın Ciri, Geralt ve Yennefer derdim ama Witcher 3 Wild Hunt’a başladığım için bir süre daha beraberiz
Boris Akunin - Azazel
Rus polisiyesi olduğunu görünce, kendim açısından bir ilk olması için çabucak satın almıştım. Nihayet serinin ilk kitabı Azazel ile başlamış bulunuyorum.
Kitapta az da olsa yazım hatası mevcut. Ayrıca otelden bahsedilen iki yerde otel, hastane olarak yazılmış. Unutmadan belirteyim kitabın içerisinde ara ara sayfada geçen sahneyi anlatan çizimler kullanılmış. Bu yönüyle çok beğendiğimi söylemeliyim.
Gelelim kitap içeriğine. Kahramanımız ana babasını kaybetmiş, (babası ölmeden önce büyük miktarda parayı batırmış)varlıksız, 20 yaşlarında olan Erast Fandorin. Fandorin Moskova asayişte, şube müdürünün katipliğini yapmakta. Her zamanki gibi sıradan geçen bir günde garip bir intihar yaşanır. Bu garipliğin ardından Fandorin dışında kimse gitmek istemez. Fandorin bu olayın peşinden gitmekte de haklıdır çünkü olaylar çok geniş çaplı bir yapılanmayı işaret eder. Ölümle burun buruna geçen bu hikaye ikinci kitapla devam ediyor, bakalım Fandorin orada neler yapacak.
Azazel coğrafi olarak benim için ilk diyebileceğim bir eser olmasının yanında baş karakter Fandorin’in yeni yetme olmasıyla da bir ilk olma özelliği taşıyor. Bu zamana kadar okuduğum polisiyelerde hep alanının uzmanı karakterleri okumuştum. Fandorin ise bir acemi, bir Sherlock veya Poirot değil. Bu yönüyle kitabı ayrıca sevdiğimi belirtmeliyim.
Uzun zamandır Buz ve Ateşin Şarkısı’nı gerçek bir fantastik seri olarak görmediğim için okumayı erteliyordum. Zamanında serinin dizisinin de ilk sezonunu izleyip pek sevmemem de kitaplara ön yargıyla yaklaşmama sebep olmuştu. Şimdi ise okuyacak fantastik seri eksikliğinden ötürü kitaplarına başladım. (Şu an ilk kitabın %56’sındayım)
Dili akıcı; okyucuyu sıkmıyor, ama acaba şimdi ne olacak diyip heyecanlanmıyorsunuz. Karakterlerin duyguları, mekanlar, olaylar yeterli seviyede anlatılıyor; okuyucu hikayeyi zihninde kolayca canlandırabilirken ipuçlarını yakalayabiliyor.
Hikaye bir çok ana karakter üzerinden işliyor. Bir karakterden diğer karaktere atlama sıklığı yeterli sayılır, ne Fırtınaışığı Arşivi’nin ilk kitapları gibi heyecanı ortada kesiyor, ne de Zaman Çarkı gibi bıkıp usandırıyor. Buna ek olarak çok karakterin hikayenin işleyişini yavaşlattığını düşünüyorum.
Seri bir fantastik seri olarak geçmesine rağmen bu alanda o kadar kıt ki bu konuda Buz ve Ateşin Şarkısı’nı en fazla “fantastik soslu” bir seri olarak görüyorum. Okuyacaklara uyarım: bu seride havada uçuşan büyüler, kıtaları yok eden ırklar arası savaş, tanrılara meydan okuyan kahramanlar, zalimliğiyle toprakları karanlığa bürüyen şeytani efendiler göremeyeceksiniz; bu seride iki tane vyern’den bozma kıytırık ejderhayla kutup zombileri var.
Seri hakkındaki bilgilerimin kaynağı izlediğim ilk sezon dizi, %56’sını okuduğum ilk kitap, ve arada sırada izlediğim dizinin ileriki sezonlarına ait bölümler.
Tavsiyem fantastik okumak için okunmamalı, okuyacağınız şey temel olarak lordlar arası çekişme.
Seri hakkında bilgisi olanlar yanlışlarımı düzletip tavsiye verirlerse memnun olurum.
Ekleme: Önyargılarımı belirttikleri ve hatalarımı düzelttikleri için @Dvne @eXcitinG @yates232 @isos81 ve @HamdemitAbi 'ye teşekkür ederim. Hafif iğneleyici dilimden ötürü rahatsız olan fanlar varsa da kusura bakmasınlar; zaten amacım seriyi gelecek tepkilere göre değerlendirmekti.