İletişim tekrar basılacağını söyledi ama bana inandırıcı gelmiyor açıkcası çünkü ben soralı 1 aydan fazla oldu. Öykü gerçekten çok güzel ve bazen mizahı bazen de melankolisini yaşatıyor size. Borgesin Ficciones kitabını ben de bulamadım. İngilizcesini okudum Babil kitaplığı öyküsünün. Kütüphanesi miydi yoksa. Tam hatırlamıyorum.
Kitap önerince okuyanın beğenip yazmaso çok tatlı nit şey imiş ya İkidir denk geliyor mutlu oluyorum.
Kütüphane diyor vikipedide aslında ama Ficciones kitabının içindekiler kısmında kitaplığı diye geçiyor. Keşke basılsa. Bu kitap çok melankoliydi o yüzden üç nefeste okuyabildim. (şaka yapmıyorum. :D) Kitabı bıraktıktan sonra elime almak istemedim garipti. Gerçek olma ihtimali beni korkuttu sanırım.
Teşekkür ederim birinin öneride bulunması da tatlı bir şey. Büyük bir cidiyetle kitabı okudum.
‘‘Şeytanla anlaşma’’ konusunun işlendiği ve bana göre vasat sayılabilecek bir kitaptı. Yazıldığı zamanı düşündüğünüzde çarpıcı olabilir ama bugün için (bu konuya ait onlarca film izledikten sonra bu kitabı okuyunca) ‘‘ee ben bu konuyu biliyorum’’ diyorsunuz ama sonunu da merak etmiyor değilsiniz az çok. Öykünün alt metinleri de var. Onları da kitabın sonunda Yankı Enki’ den okuyorsunuz ve anlam kazanıyor pek çok şey. Okunmalı mı? Evet okunmalı.
NOT: İlk sayfalarda oradaki köpeğe Türk adının verilmiş olmasını da gözden kaçırmadım.
Açıkçası bu kitap için “2. Dünya Savaşını Mihver Devletler kazansaydı ne olurdu?” tanımlaması yapılması bence hayli basit kaçmakta. Kitap böyle bir zaman ve mekan üzerine kurulu olsa da aslında durum sadece PKD’nin yüzeysel öngörülerden ibaret değil. Hikayede tersine işleyen bir oryantalizm, kazanan ve kaybeden ülkelerin toplumlarına yapılan sosyolojik bakışlar, savaş etiği felsefesi, savaş sonrası işleyen ideolojiler, her zamanki gibi hırsın gölgesinde kalan siyasi dengeler irdeleniyor. Ciddi bir bilgi birikiminin ürünü olduğunu hissettiriyor okuyucuya. Bu tür şeylere ilginiz varsa okumanızı şiddetle tavsiye ederim fakat sırf dizisi falan yapılmış popüler bir kitap diye alırsanız hayal kırıklığına uğrayabilir hatta yarım bile bırakabilirsiniz.
Kitabı okumadım ama dalga geçmek için yazıldığını düşünmüyorum. Nasıl bizde art niyet düşünülmeden Alman, Arap gibi isimler koyuluyorsa onlar da koyabilir. Kötü düşünmemek lazım.
Heinlein’dan okuduğum ilk kitaptı. Forumdan arkadaşlarla birlikte okuyoruz. Kitapla ilgili ufak bir yorumumu ilgili başlığa yazmıştım, merak edenler için bırakayım;
Saki, okumadan önce ciddi ve biraz karanlık eserleri olan bir yazar gibi geliyordu bana (nedense), ne kadar da farklıymış ve benimki ne kadar da yanlış bir yargıymış öyle. Borges de girişte çok tüyo vermiyor bu konuda, ben de hikayelere başladıktan sonra hayret ederek okudum ve yazarın diline bayıldım. Müthiş bir espiri anlayışı var, özellikle de Masalcı Amca hikayesinde kahkahalarımı tutamadım. Müthiş bir anlatıcı ve her hikayesi de çok başarılı bir kitaptı. Çok sevdim ve şimdiye kadar Babil Kitaplığı’nda en sevdiğim kitap oldu.
Meyrink’i de daha önce okumamıştım. Gizemli ve akıcı üç öyküsü bulunuyor. Bana çok hitap ettiğini söyleyemesem de türü dolayısıyla, yine de beğendim hikayeleri. Özellikle Ay Biraderleri başarılıydı ama diğer hikayelerin de içerisine girdim ve sanki oradaymış gibi hissettim. Yazar bu konuda ve atmosferler konusunda bence baya başarılıydı.
Herhangi bir işlevi yok sadece ortamda bulunan bir karakter ve sadece bir cümlede geçiyor ortam betimlenirken. Hayır dalga geçmek amaçlı değil. Özgün dilinde nasıl bilmiyorum tabii ki.
Uzun zamandır ertelediğim Aeneis (Aeneid) destanına başlayacağım. Jaguar, Türkan Uzel tarafından Latince aslından yapılan çeviriyi kullanmış. O yüzden çeviriye güvenim tam. Kapak seçimi de çok hoşuma gitti.
Yine bir köpeğin yaşamını okuyoruz. Bu bakımdan ‘‘Vahşetin Çağrısı’’ kitabına benziyor ama bu kitabı çok daha fazla beğendim. Konusundan kısaca bahsedeyim; ilk bölümlerde Beyaz Diş daha doğmadan önce yani anne köpekten başlıyor hikaye ve daha sonra asi köpek Beyaz Diş’in doğumu ile birlikte artık Beyaz Diş’in hikayesinin içinde, onun gözünden bakarken buluyoruz kendimizi. Yazar çok güzel bir iş çıkarmış, çok başarılı buldum. Okumanızı tavsiye ederim. Yani şu kadar söyleyeyim bir köpek ile konuşabilsek sanırım ancak bu kadar yazabilirdik
Okuduğum en iyi polisiyelerden, hatta yakın zaman kitaplarının en iyisi diyebilirim. Uzun süredir ilk kez bir kitabı bırakmakta zorlandım ve gerçekten merak ettim.
Dili çok güzel, anlatımı sürükleyici. Günlük kısımları bence hem dil hem merak uyandırma açısından en başarılı yerlerdi. Son sayfada dahi okuru etkileyecek bir şeyler yazmayı başarmış Barker.
Bu kısım sürprizbozan içeriyor. 4. Maymun katilinin yöntemlerini ve aslında bildiği her şeyi babasından öğrenmiş olması, polis departmanının olay yeri kısmında görevli olması ve kötülüğü cezalandırma amacı bana Dexter’ı anımsattı. Esinlenmiş midir bilmiyorum ama öyle olduysa bile yazar başarılı ve etkileyici bir roman yazmış.
Polisiye seviyorsanız fakat hâlâ bu kitabı okumadıysanız sizi buradan dürterek okumaya teşvik ediyorum çünkü bu durum sizin için büyük bir eksiklik. Polisiyeye ilgi duymuyorsanız yine de beğenme ihtimaliniz yüksek. Okuyup da beğenmediyseniz yakın zamanda adınıza postalanmış bir kutuda nahoş şeyler görebilirsiniz.
1976 yılında büyük bir salgın patlak verir. Ardından,sadece geceleri faal halde olan kan emici vampirler ortaya çıkar.Kahramanımız Robert Neville ise, bir yandan evini sağlamlaștırken, diğer taraftan gündüzleri öldürdüğü hastalıklıları imha ederek evine lazım olan ıvır zıvırları bulmaya çalışır.Robert Neville’in en büyük sorunlarından birisi de yalnızlıktır.Bu sebeple durmadan geçmişi sorgular,tanıdıklarını nasıl kaybettiğini hatırlar.Bir gün yaşanan bir olay sonucu salgının sebeplerini araştırmaya başlar…Yanlış bilmiyorsam bu eserin üç farklı sinema uyarlaması var.2007 yılında Will Smith’in de başrolünde olduğu Ben Efsaneyim filmini halen izlememiş olan varsa tavsiye ederim.Kitapta, filme göre ana karakterin psikolojisi çok daha iyi yansıtılıyor.Daha önce Musevi, Hindu, Müslüman ya da ateist olan bir vampir haçtan neden korksun ki?
Son olarak baskıyla ilgili bir şeye değinmek istiyorum.Ithaki Yayınları Bilimkurgu Klasikleri serisinde kitabı kim gözden geçirip düzelti işini yapıyorsa o işi acilen bıraksın.Harf hataları cirit atıyor kitapta.Okurken cinnet geçirdim.
Effi Briest, ne tutsak ne de özgür. Kıyıda, eşikte, arafta, tetikte. 19. yüzyılda doğan ve günümüze uzanan bir yolda kadının, ataerkin onu hapsetmek istediği duvarların üstünde tehlikeli yürüyüşünün bir temsili. Fontane’ın kapalı bir döngü içinde yazdığı bu anafor roman, aslında kadınlığın iğdiş edilmiş "bildungsroman"ı. Bir yanda “baba ocağı” bir yanda “koca yanı”. Çocukluğun kucağından gotik bir korku atmosferine, ev kadınlığına, uzanan yolda Effi’nin sevgisiz bir dünyada kıyıda mesken tutan titrek bir alev misali süren hayatı, hayatcığı. Bir yanda toprak, ev, patriyarka; diğer yanda su, tutku, özgürlük. Tam ortada bir salıncak. Hava, araf, kadınlık. Ve o iç gıcıklayan his, tatlı bir tehlike.
Fontane, Effi Briest’te kapalı ve açık mekanları, toplumsal cinsiyet kabullenmelerini yansıtmak için kullanırken, bir yandan da Çinli imgesi ile ırkçılık ve mizojinin aslında aynı damardan beslenen ötekileştirme kümesi olduğunu ve hayatın kılcallarına uzanan patriyarkal istilanın ne denli kaçınılmaz olduğunu ustalıkla anlatıyor okuruna. Kadın olarak nefes almanın kıyısında, zina “suçundan” boğularak öldürüldüğü suyun kıyısında delişmen bakışlarındaki parlaklıkla okurunun kalbine dikiyor gözlerini Effi. “Tekinsiz, korkunç, ürkütücü” ve “ev olmayan, yuva olmayan yer” anlamlarını karşılayan “unheimlich” kelimesinin gölgesinde beliriyor asıl cevap: Gerçek evimiz özgürlüğümüzden başka bir şey değil.
Salıncaktan düşüp kendi toprağına hayat veren tüm kadınların anısına bir yel esiyor denizden. Effi gülümsüyor.
Kitabın adı Bay Uzay Gemisi değil de Bay Plot Twist olabilirmiş gayet. O kadar çok ters köşe olduk ki bir yerden sonra da ters köşe olmamak ters köşeye düşmemize sebep oldu. Ters köşe demiş miydim?
Kitap gerçekten muazzam. New York Times Bestseller övgüleri gibi oldu ama cidden tek bir hikâye için bile bu kötüydü diyemem sanırım. Hepsinde şaşırtıcı bir yan vardı, eğlendiricici bir ironi vardı, düşündürecek bir şeyler vardı.
Aslında her bir hikâyeden yeni bir Love, Death and Robots sezonu bile çıkabilir diye hayal ederek okudum. Olsa ne güzel olurdu değil mi?
Son bir soru bilenlere ve okuyanlara, alfa ile büyülü fener’in toplu öyküleri arasında bir fark var mı?
Teşekkürler. Büyülü Fenerden okudum bir iki harf hatası ve mürekkep problemi vardı. Benim için çok dert değil de alternatifi varken insan merak ediyor.