Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)


Sabahattin Ali - Kuyucaklı Yusuf

Kuyucaklı Yusuf’u çok uzun süre önce okumuştum. 5-6 yıl olması lazım. Hem o zamanlar küçük olduğumdan, hem de geçen yaz yaşadığım küçük bir rastlantıdan yeniden okumak ihtiyacı duydum.

Geçen yaz arkadaşlarımla parkta otururken bir kız çocuğuyla karşılaştık. 5. Sınıfa gidiyormuş. Normalde çok umursamazdık ama Kuyucaklı Yusuf’u okuduğunu görünce konuşmak istedik. Çok tatlıydı ve kitabı severek okuyordu. Annesi de akrabam çıkmıştı. Ona sonraki yaz bir Zweig kitabı getirme sözü de vermiştim. Neyse işte o gün yeniden kafama koydum okuma fikrini.

Bir günde okudum bitti. 200 küsür sayfa zaten. Dönemini, Anadolu’da yaşayan ve büyüyen bir gencin tablosunu çok güzel çiziyor. Aşk duygusu üzerine, İçimizdeki Şeytan’daki kadar güzel olmasa da iyi bir şekilde değinilmiş.

Annesinin babasının ölümünü gören bu yetim çocuk, görece mevkili biri olan kaymakam tarafından evlat ediniliyor. Tüm bu süreçte oldukça tepkisiz olan Yusuf, nedense kafamda hep C. veya Meursault gibi canlandı. Yusuf’un varoluşçu bir karaktere bürünmesini istedim içten içe. Belki de buna yaklaşmıştı bilmiyorum ama.

Sabahattin Ali yazar da güzel olmaz mı diyerek bitiriyorum incelemeyi. Elbette devam okumaya.
8/10

14 Beğeni

Will Wight - Underlord ( Cradle #6 )
images (1)

Seriyi elimden bırakamıyorum. Boruto ile yaşadığım hayal kırıklığına ilaç gibi geldi diyebilirim. Anlatım seri ilerledikçe akıcılaşıyor ve kurgu basit olsa da yeterli. Türkçe görmek hayal olsa da insan keşke diyor.
Yazarın dili ve kelime seçimleri ağır değil ve ingilizce gereksinimi makul seviyede. Temposu neredeyse hiç düşmeyen ve kısa kitaplardan (ort. 300er sayfa) oluşan bu seriyi imkanı olan herkese tavsiye ederim.

9 Beğeni

Ne, Underlord mu? 6. kitap mı? Maşallah hocam bu ne hız? Ben daha okumadım bunu. :smiley:

2 Beğeni

Uncrowned’a başladım bile. :sweat_smile: Gerçekten fena sardım, bu aralar tam ihtiyacım olan lezzetmiş hocam, tekrardan teşekkürler.

2 Beğeni

Rica ederim, çok sevindim birisinin daha beğenmesine. Biter bitmez Paternus hocam. Onu daha çok merak ediyorum sevecek misin diye. :slight_smile:

2 Beğeni

Kitabı İndigo’dan okudum. Çevirisi gayet iyiydi bi sorun yoktu. Kitabın kapağı tırtıklı onu beğenmedim bunlarıda belirtiyorum çünkü indigo uygun olduğu için tereddüt yaşayanlar var biliyorum yazanlar olmuştu. Kitaba gelirsek yazarın okuduğum ilk kitabı oldu.Ben okurken çok sıkıldım ama yazıldığı döneme bakarsak(1897) gayet iyi.

6 Beğeni

Dün akşam Niyazi Ahmet Banoğlu’nun Tarih ve Efsaneleriyle İstanbul" kitabını bitirdim. Kitap önce 1932 yılında Vakit gazetesinde tefrika edilmiş. Yani parça parça gazetenin içerisinde yayınlanmış. Sanırım o zamanlar romanlar ilk aklıma gelenler Çalıkuşu ve Mai Ve Siyah önce gazetelerde parçalar halinde yayınlanıyordu.
Bendeki örnek 1966 baskılı ve ciltli ama baskı ve kağıt kalitesi çok iyi değil. Resimler ve gravürlerde anlaşılamayacak kadar kötü
Yorumlara gelince Bir taşralı olarak beğendim. Mazisi binlerce yıl olarak ölçülebilecek bir şehrin Şairin “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer” dediği bir kenti 294 sayfaya sığdırılırsa bu kadar olur dersiniz. Güzel, sıkılmadan okunabilecek bir eser. Tavsiye eder miyim, Evet.

4 Beğeni

Bunu söylemek için kitabın içinden, en azından bazı kısımları, kaynak metinle karşılaştırmak gerek.

Size zahmet olmazsa ilk 2-3 sayfanın net bir fotoğrafını atarsanız kaynak metinle karşılaştırabiliriz.

1 Beğeni







Tabiki buyurun.Sizde karşılaştırınca geri dönerseniz sevinirim.

3 Beğeni

Su Adamı - Aleksandr Belyaev

Storytel’de Barış Özcan’ın seslendirmesi ile dinledim. Seslendirmeyi maalesef beğenmedim. Kötü değildi ama sonuçta Özcan bir içerik üreticisi, seslendirme sanatçısı değil, o yüzden eksikleri çoktu. Özellikle diyaloglarda zayıf kalmıştı.

Kitapla ilgili ortak kanı bilim kurgu ögelerinin yok denecek kadar az olması. Buna ben de katılıyorum. Ayrıca baştan sona tahmin edilebilir bir kitap, heyecanı düşük kalıyor bu yüzden. Yine de kitabın en güzel yeri olan mahkeme süreci (Yazarın aslen hukukçu olduğunu düşünürsek bu da gayet doğal) ve Salvator’un konuşması bile tek başına okunma sebebi bana kalırsa. Onun haricinde aç gözlü insan sınıfı, saftirik ana kahraman gibi kitabın diğer ögeleri pek ilgi çekici değil (bana göre elbette).

Barış Özcan’ın kitapla ilgili harika bir değerlendirmesi var YouTube’ta. Kitap sonrası onu ikinci kez izledim. Kitabı merak edenlere bu videoyu şiddetle öneriyorum. Spoiler olmadığı için gönül rahatlığıyla izleyebilirsiniz.

17 Beğeni

Bana göre de öyle. Sanırım BKK içerisinde en fazla elimde sürünen kitap bu olmuştu. Biraz fazlaca tahmin edilirdi. Ben, fazla ilkel bilim kurgu sevemiyorum. Verne ve Wells’e saygım sonsuz ama bana hitap etmiyorlar çok fazla, yine de onları daha rahat okuyabilmiştim, bu yazarla barışmadı yıldızım. Zaten tarzı onlardan ziyade R. L. Stevenson’a çok daha fazla benziyor (Sovyetlerin Verne’ü diyorlar sanırım kendisine). Mahkeme sahnesi bence de kitaptaki en iyi bölümlerdendi.

Düzenleme: Beş defa düzenledim, ne çok imla ve anlam hatası yapmışım. Kitapla alakalı yorum yazarken bile zorlandım yani. :grinning:

5 Beğeni

Marx’ta Toplumsal Cinsiyet ve Aile - Heather A. Brown (Çeviri: Gamze Rastgeldi)

Marx’ta Toplumsal Cinsiyet ve Aile’de siyaset bilimcisi Heather A. Brown, başta Marx ve kısmen de Engels’in eserlerini küresel kapitalizmin gölgesindeki günümüz feminist teorisinde doğru konumlandırmayı hedefleyerek bir "yapıdökümü"ne girişiyor. Yoğun bir kaynak taramasından doğan bu analiz-sentez metni Marx’ın 1844 Elyazmaları’ndan Etnoloji Defterleri’ne uzanan külliyatında kronolojik bir anayol ve eşlenik yan yollar ile ilerleyerek feminist perspektife yeni bir panorama yaratıyor.

Kitap genel olarak Marx’tan doğrudan alıntılar, feminist teorisyen görüşleri ve Brown’ın açıklamalı yorumları şeklinde üçlü bir adımsal çatı yaratarak ilerliyor. Örnek olarak, Marx’ın cinsiyet üzerine çok miktarda yazmadığı, cinsiyet ve aile üzerine sistematik bir teori geliştirmediğinin altını çizen Brown, birincil eser alıntıları yanında çok sayıda feminist teorisyenin Marx’ın teorisinin cinsiyet körü olduğunu dile getiren görüşlerini de okuru ile paylaşıyor.

Yedi bölümden oluşan kitapta Marx’ın Viktoryen tutuculuğun gölgesinde “içten yanmalı mizojiniye” tepkisiz kaldığı ve yanlış tepkisel konumlandığı erken dönem çalışmalarının başta 1871 Paris Komünü olayları olmak üzere tarih-düşünsel dönüm noktalarından etkilenerek geldiği noktada cinsiyeti değişim ve gelişimin öznesi olarak gördüğü ve patriyarkal baskının çoklu doğasına karşı farkındalığını eserlerine yansıtmaya başladığı geç dönem çalışmalarına evrilmesini adım adım takip ediyoruz. Bu uzun yolculukta Komünist Manifesto ve Kapital’in kadınların kapitalist hayat/komünist mücadeledeki varoluşlarına yüzeysel, hatta bazen ahlakçı yaklaştığı durakların yanı sıra Marx’ın çeşitli makale ve gazete yazılarında kadınların kadın oldukları için yüz yüze kaldığı baskı biçimlerinin altını çizdiği dikkat çeken duraklar da bizi bekliyor. Ayrıca Brown yan yollarda okurunun dikkatini Engels’e çekip Marx’ın Marksist feminist farkındalığının yükselişe geçtiği noktada Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’nini de mercek altına alıp iki düşünürün cinsiyet ve aileye dair yaklaşımlarını karşılaştırmayı da ihmal etmiyor.

Son tahlilde Brown’ın çalışması, alana ilgi duyan okuruna kapsamlı bir bakış açısı sunarken her daim eleştirel radarını açık tutarak çokboyutlu bir “yapıdöküm” yaratıp sınıf mücadelesinin patriyarka ile kesiştiği siyah alanlarının yanısıra Marksist feminizmin gri alanlarını da ayrıntılarıyla ele almayı başarıyor. Doğası gereği ilgi, etkileşim ve emek isteyen, ufuk açıcı bir araştırma metni olarak Marx’ta Toplumsal Cinsiyet ve Aile’nin feminist okumalara gönül veren okuruna mor renkli enginleri cömertlikle sunduğunu söylemek doğru olacaktır.

Not: Marksist feminist okumalar yapmak isteyenler için Brown’ın kitap boyu kullandığı kaynaklar arasından yaptığım tarama sonucu dilimize çevrilmiş olanları bir araya getirip sizler için bir ileri okuma listesi hazırladım.



11 Beğeni

6 Beğeni

Adsız2

KÜLLERİN GÜNÜ - JEAN CHRISTOPHE GRANGE

Kitabı bitirdim. Kitabı okurken sıkmıyor yazar bir şekilde okutuyor ama bu sefer beni biraz üzdü yazar. Kitabın kurgusu çok güzeldi ama tempo çok yavaştı. Neredeyse sadece kitabın sonlarında tempo biraz arttı. Katilin kim olduğunu aşağı yukarı tahmin edebiliyorsunuz ama neden yapıyor diye ve tebliğci topluluğunun gizemi için meraktan okuyorsunuz. Bunun dışında kitabın sonu yine beni üzen bir başka kısım oldu. Konusu; kendilerine Tebliğciler diyen yozlaşmış dini bir topluluk kendisini dışarı hayatından soyutlayarak yüzyıllardır yaşamaktadır ama tebliğcilerden bir kişinin ölmesi üzerine ana karakterimiz Niemans bu olaya yardımcısı Ivan ile dahil olur ve katili bulmaya çalışırlarken, topluluk hakkında da çok şaşırtıcı bilgiler öğrenirler.

Kitaba puanım: 6.5/10

18 Beğeni

Brubaker’ın senaryoları gerçekten çok iyi. Ve senaryoya yakışan çizgileriyle Phillips… Muhteşem ikiliden sert hikayeler, özgün çizgiler. Türkiye’de mutlaka yayınlanmalı. Ama o yayıncı biz değiliz maalesef. Klaus için yılbaşını beklemek gerek bence… Yılbaşında kar yağarken Noel Baba’nın gizli geçmişini okumak çok keyifli olur bence :wink:

5 Beğeni

Hoş geldiniz forumumuza :tada:
Klaus :star_struck:

2 Beğeni

image
John Fowles - Koleksiyoncu

Koleksiyoncu’yu okudum. Stephen King’in Gerald’s Game (Oyun) adlı kitabını okuduğumdan beri ilk defa bir kitabı okurken bu kadar gerildim. Yazar şimdiden favori yazarlarım arasına girdi.

Kitapta Ferdinand ve Miranda olmak üzere iki karakter var. Ferdinand’ın gözünden anlatılan kısımlarda gerilim doruklarda ve okurken insanı rahatsız ediyor, bu kısımları okurken yazarın da Ferdinand gibi eğilimleri olup olmadığını sıklıkla düşündüm. Miranda kısımlarında ise çoğunlukla aynı olaylar tekrar anlatıldığı için kısmen sıkılsam da sonlara doğru bu kısımları da beğendiğimi fark ettim. Kitap tahmin edemeyeceğim bir şekilde bitti, ama biraz düşününce mükemmel bir son olduğunu fark ettim.

Kitapta Shakespeare’in Fırtına adlı oyununa sıklıkla gönderme yapılıyor, karakterlerin adları da bu kitaptan geliyor. Koleksiyoncu’yu okumadan önce Fırtına’nın okunmasını tavsiye ederim.

30 Beğeni

Adsız2

ZAMAN MAKİNESİ - H.G. WELLS

Kitabı çok beğendim. Kitap zamanda yolculuk hakkında yazılmış ilk kitap olma özelliğine sahip. Hem bilime uygun bir şekilde yazmış hem de yine günümüz toplumunu hem uyarmış hem eleştirmiş gibi sezdim. Konusu; kitapta karakterin bir ismi yok ama bilim insanı bir kişinin ki biz onu zaman yolcusu olarak okuyoruz kitapta. Zaman makinesini icat ederek bir yolculuğa çıkıyor ve geleceğe gidiyor. Gittiği tarih 802701. Bu tarihte insanlar iki sınıfa ayrılmışlar; Eloiler ve Marlocklar. Eloiler yeryüzünde yaşayan barışçıl, zeka ve güç kullanmayan yozlaşmış bir ırk. Diğer ırk Marlocklar ise yeraltında yaşayan yabani yine yozlaşmış bir ırk. (bu iki ırkın kimler olduğunu okuyunca anlarsınız. Şimdi uzun uzun yazarsam sürpriz bozan olabilir. :sweat_smile:) Daha sonra zaman gezgini çok daha ileri yıllara giderek kıyamet zamanına kısaca değiniyor. Okumadıysanız eğer okumanızı tavsiye ederim :slight_smile:

Kitaba Puanım: 10/10

Keyifli akşamlar ve keyifli okumalar dilerim :coffee:

28 Beğeni

image

Castellio Calvin’e Karşı - Stefan Zweig

Storytel’de dinlerken başlarda sıkıldığımı ve Zweig ile bir daha buluşamayacağımızı düşündüğümü itiraf edeyim. Ancak özellikle son bölümleri enfesti.

Kitapları okuduktan sonra başkalarının yorumlarını okumayı artık kendim için bir alışkanlık haline getirdim. Aşağıdaki enfes yorum da kitapla ilgili olarak anlatılacak her şeyi kapsıyor. Harika bir inceleme olmuş. Bu seferlik tembellik yaparak onu kopyalamak istedim.

http://1000kitap.com/gonderi/49513722

20 Beğeni


BİTTİ. :vulcan_salute:t2::skull:
Tıp tarihini felsefe ve sosyoloji ile harmanlayan, sade üslûbu ile kıvraklaşan ve elbette akademik değeri ilgilisinde merak uyandıracak ölçüde şık, muhteşem bir yolculuk.

Kullanılan resim ve dönem fotoğrafları kitabı hareketlendiren önemli unsurlardan, her zamanki gibi…
Tekrar okumak istediğim kitaplar rafında -bir rafı bu şekilde düzenledim, araya sıkıştı.(:

25 Beğeni