Daha öncesinde belirttiğim gibi: Bu söylemi ne kadar güvenilir olabilir? Neden eşitlik istesin, derim. Kadınların erkeklerden daha eşit olmasını istiyor, derim. Ben yıkıcı eleştirilere karşı değilim. Bu tarz bir insanın samimiyetine güvenmek ne kadar doğru? İlgi köleliği yapıyor olamaz mı? Yıkıcı derken yaptığı eleştiri düşmanca, saldırganca ve bildiğin kalkan-kılıç kuşanarak hazırlanmak.
Bir de ayrıca bir şey danışmak, fikir sunmak istiyorum. Feminzmin gereksinimidir bilmiyorum ama feminizmi komünizme vurmak var. Pek bilgi sahibi değilim. Hollywood’daki bazı aktrist kadınlar az maaş alıyor diye mesela serzenişte bulunmuştu. Bu feminzmde kabul bir şey mi? Kadının az maaş almasıyla erillikte ne gibi bir durum var. Bana komik geliyor. Komünizmde de doktorla benim maaşımın bir tutulmasını ben istemiyorum. Doktor benden yüksek alsın. Almalı. Ben sahil kenarındaki evde otururken biri dağ başındaki evde oturamaz, komünizme aykırı, gibi çok basit örneklerden veriyorum. Yani feminizm, siyasal ve toplumsal eşitlik istemek, ben bunu biliyorum. Buna kadın karakterin azlığı veya kadın karakterlerin sığlığı erilliği etkiler mi? Ben kadın karakter öyle yazmak istiyorum, ana karakter kadın olmasın istiyorum gibi şeyler söylenemez mi? Ya da yeteneğim yok. Yazamıyorum. Kadın karakterleri de hikayeme dahil etmek istemiyorum. Bu konudan tek anladığım şey feminizminden diğer tüm ideolojiler gibi gereksiz olduğudur. Belli bir ideolojiye bağlı olmayı bağnazlık ve çağ dışı olarak görüyorum.
Demek istediğinizi anlıyorum. Bence bireysel kararların eğilim dışı olsa da neye karşılık gelebileceğini göz önünde bulundurmakta her zaman fayda var. Ben en azından öyle yaşıyorum ama bir başkasının yaşamı hakkında söz sahibi değilim. Yani, ben böyle düşünüyorum sen öyle düşünemezsin veya düşünürsen de sana düşman olurum gibi bir anlayışım yok ama tarihte her şey böyle gerçekleştiği için de gayet anlaşılır buluyorum benzer durumları. Dolayısıyla bir olguyu sistematik hale getiren şeyler eğilimler değil sonuçlar oluyor gibi hissediyorum ben ne yazık ki. Öte yandan geri kalan kısımlarda feminizmin merkezde olduğu veya kadının özne olduğu tartışmalarda söz sahibi olduğumu düşünmüyorum. Fikrim de çok yok açıkçası, feminizmin geniş tarihini ve aldığı halleri benimsemiş insanların sorularınıza cevapları neler olurdu bilmiyorum.
191 hatayla kitabı bitirdim. Hayatımda okuduğum tüm kitaplar içinde hata rekortmeni kendisi. Hobi olarak zaman zaman hataları sayarım. Eğer @alfakitap hâlâ buraya bakıyorsa kitabı tekrar gözden geçirmelerinde fayda var. Her üç sayfada bir hata bulunmakta. En çok hatalı yazılan kelimeler; içeride(içerde), dışarıda(dışarda), umurunda(umrunda), ileride(ilerde) bağlaç öncesi virgül, onay sözcüklerinden sonra virgül kullanımı eksiği(evet, hayır, tamam, peki gibi onay belirten sözcüklerden sonra virgül kullanımı).
Bu hatalar düzeltildiğinde sanırım 150 tanesi ortadan kalkacaktır. Diğer azınlık boşluk tuşu basılmaması, yanlış harf ve birkaç cümlede anlamsızlık vardı. Sanırım dikkat dağılınca olmuş. Bir-iki kelime unutulmuş.
Bu yıpratıcı durum dışında yazar mükemmel, kitap mükemmel, öyküler harikaydı. Yine olsa yine okurum. Bay Uzay Gemisi kitabından farklı olarak fantastik öyküler de vardı içinde ve bu beni biraz üzdü. Fantastik öyküleri de çok hoşuma gitti ve keşke bu alanda da bu kadar çok yazsaymış. Tavsiye ederim ama benim gibi huysuz bir şeyseniz birkaç baskı sonra alın. Belki bu hatalar düzeltilmiş olur.
Daha önce de dediğim gibi eğer kitabın yenisi gönderilirse ben de kitabı Alfa’ya yollarım. Yeter ki düzeltilsin.
Lafınız banaydı sanırım ama kurduğunuz bağlantıya anlam veremedim açıkcası. Cinayet teşebbüsünü haklı bulduğum gibi bir söylemde bulunmadığımı düşünüyorum, öyle anlaşıldıysa düzeltmiş olayım. Hayatı her yazar gibi yazdıklarını etkilemiş dedim sadece.
Ayrıca bunun gibi eylemleri ve yazdıklarıyla radikal feminist yazar olarak biliniyor zaten, asıl olay sizin çıkardığınız radikal kelimesindeydi.
Son olarak umuyorum ki “beceremediğinden” kısmında bir imada bulunmamışsınızdır, eğer öyleyse çok üzüleceğim…
Lafınız banaydı sanırım ama kurduğunuz bağlantıya anlam veremedim açıkcası. Cinayet teşebbüsünü haklı bulduğum gibi bir söylemde bulunmadığımı düşünüyorum
Genel olarak bir sitem ettim, size bir yanıt değildi.
Ayrıca bunun gibi eylemleri ve yazdıklarıyla radikal feminist yazar olarak biliniyor zaten
Benim takıldığım nokta da iki manifestocunun birinin terörist diye bilinmesi diğerinin ise yazar.
asıl olay sizin çıkardığınız radikal kelimesindeydi.
Radikal feminizm bugün hala var olan bir hareket ve feminizm çatısı altında. Yani radikal diye belirtmeyişim ne fark etti anlamadım?
Son olarak umuyorum ki “ beceremediğinden ” kısmında bir imada bulunmamışsınızdır, eğer öyleyse çok üzüleceğim…
Yok bulunmadım. 3 cinayetten yatacakken silahı tutukluluk yaptığı için 3 yıl yatıp çıkmasına şaşırdım. 3 kişiyi öldürebilseydi bugün yine feminist yazar mı denirdi yoksa terörist mi?
Daha uçlardaki kişileri kapsadığı için ekleme yaptım. Genelde böyle anılan kişilerin eylemleri tartışmalara neden oluyor. Çatıdan çok doğrusal ölçek olarak bakmıştım konuya.
İkisi de denirdi belki de. Zaten aslında ikisi de deniyor bu şartlarda da. Yazdıklarıyla değil Andy Warhol’u vurmasıyla ismi bilindi. O yüzden aşırı sevilen ve her yaptığı desteklenen bir kişilik olduğunu düşünmüyorum zaten. En azından ismi popüler kültürün bir parçası değil şu anlık ki ismi aratıldığında cinayet işlemeye kalkıştığı ve akıl hastalığı olduğu gibi şeyler mutlaka belirtiliyor zaten. İşlediği suç ortada yani. Sadece olumlu sayılabilecek şeylerle anılmıyor. Kimsenin de iyi yapmış, keşke ölseymiş diyeceğini düşünmüyorum. Yaptığı kesinlikle yanlış ama bunu dışında geri kalan hayatı ve yazdıkları da yeri gelince ilgi çekiyor doğal olarak.
@Lalo , diğer konu başlığını meşgul etmemek adına , cevabımı buradan vermek istedim. Mesajı daha önce yazmalıydım, gecikme için kusura bakmayın.
Serinin ikinci kitabı olan Yetki üçlemenin en sıkıcı ve zayıf kitabı olmasına rağmen, üçüncü kitap olan Kabulleniş için alt yapı oluşturuyor. Üçüncü kitap olan Kabulleniş , tüm hikayenin bağlandığı kitap olarak yazılmış. Bana 2. ve 3. kitap (özellikle 2. kitap) daha sonradan tasarlanmış gibi geldi.
Kabulleniş romanı çok daha akıcı ve açıklayıcı, yine de üçleme bittikten sonra pek çok şey havada kalıyor.
Bu kitap serisini Stephen King’in Kara Kule serisine benzettim, özellikle vaiz karakteri oldukça ilginç.
Teşekkür ederim cevabınız için. Havada soruların kalması iyi olmamış. Yine de üçüncü kitapta toparlamışsa çoğu şeyi okumaya değer, ama artık senelerce ertelerim herhalde.
Yazarı Kadınlar Ülkesi ile gündemde görüyor ve onu tanıyor olabilirsiniz. Feminist düşünceleri olan bir kadın yazar. Yazımını harika buldum ve dönemine göre korku türü adı altında muazzam bir iş çıkardığını düşünüyorum. Hayalet, perili ev, köşk, vampir, cadı unsurlarını oldukça kullanan bir yazar. Karanlık Kitaplık serisinden bulunan bir eser. Dört hikayeden oluşuyor: Sarı Duvar Kağıdı, Ben Cadıyken, Büyük Morsalkım ve Sallanan Sandalye.En sevdiklerim Sarı Duvar Kağıdı ve Ben Cadıyken.
İçeriklerinde göze batmayacak bir şekilde yerleştirilmiş olan “ataerkillik, kadınların sahip olduğu nitelikler, kadınların kendini bulması” gibi konular beni mutlu etti, güzel bir okuma sağladı. Toplumsal konuları yer eden, kötülükleri gün yüzüne çıkaran ve belirgin bir şekilde anlatan bir yazar Gilman. Bunları Ben Cadıyken adlı eserinde görebilirsiniz. Hikaye bütünüyle harika ve müthiş anlamlı bir son ile bize veda ediyor. Sarı Duvar Kağıdı aslında yazardan ufak izler taşımakta, girişinde olan yazarın notu ile oldukça hayret ettiğimi söyleyebilirim. Yazılış amacının korku dışında bir tedaviyi sağladığı ve yol gösterdiği öne çıkan önemli sebeplerden kesinlikle. Ruhsal sıkıntıları olan bir kadının, doktor eşi ile kasaba türevinde bir yere belirli bir süreliğine taşınması ile başlıyor. Evinde kapana kısılan ve dinlenmesi için sürekli odasında bırakılan kadını bir sürpriz bekliyor: garip desenleri olan sarı duvar kağıdı.
Yazarın da ön söz olarak belirtilebilecek yazısında da-kendi yaşadığı bir olay- ruhsal sıkıntısı sebebi ile evde bolca bir süre dinlenmesi önerilmiş ve bu süre zarfında olduğundan daha fazla yıpranmış olması söz edilmiştir. Yazar, bireyin oldukça sosyal olmasını ve olabildiğince kendi başına kalmaması gerektiğini önermiş, bu öneri doğrultusunda birçok insanın daha iyi hissettiği ve ruhsal sıkıntılarının geçtiğini yazmıştır.
Kitapta bulunan diğer öyküler ise okuması oldukça keyifli, korku unsurları barındırıyor. Korku edebiyatı içinde başarılı bulduğum kadın yazarlardan biri oldu.
Toplumsal sorunları da korku edebiyatı ile birleştiren Gilman’a teşekkür ediyorum, yazımını seviyor ve kadınlarda olan potansiyeli gördüğü için kendisine minnettar olduğumu da eklemeden geçmek istemiyorum. Kadınlar Ülkesi ile devam edeceğime eminim.
Okumasını keyifli bulduğum öykü kitaplarından biriydi.
8/10
Çekilişten kazandığım Garibanların Şampiyonu’nu gelir gelmez okumaya başladım ve yeni bitirdim. Normalde böylesine ince bir kitabı iki günde bitirirdim ama Bilimkurgu dışına çıkınca okuma hızım daha da yavaşlıyor.
Kitap hakkındaki düşüncelerimin bazılarını kitabın yazarı @EzbenderTheSword’a özelden iletmiştim. Genel yorumumu ise buraya sakladım.
Öncelikle Garibanların Şampiyonu kolay okunabilen bir eser. Hikayenin içine yazarın kendini de katması benim beğendiğim bir noktaydı. Yazar bununla da kalmayarak günümüzdeki birçok soruna da dokunuş yapmaktan geri durmamış. Hikayenin kısa kısa bölümlerle de sunulması benim açımdan en iyi şeydi. Uzun uzun bölümler çok sıkıcı geliyor bana. Yazarın kurduğu evren biraz daha detaylı anlatılsaymış çok daha iyi olurmuş. Fantastik unsurlar gayet iyi. Anlatım yormayacak kadar sadeydi. Fantastik severlerin benden daha çok beğeneceğini düşünüyorum.
Gelelim yayınevinin önemli diyebileceğim iki hatasına. İlk sayfadaki evreni tanıtma amaçlı çizilen haritayı kendi isteklerine göre çizmeleri hiç hoş olmamış. Kara kalem tarzı ve sayfayı kaplayacak şekilde olması çok daha iyi olabilirdi. Burada suç yazarın değil yayınevinin. Bir diğer hata da arka kapak yazısının kapak rengi ile olan uyumsuzluğu. Bakmayın resimde okunduğuna; elinize aldığınızda bile zar zor okunuyor.
Tekrar teşekkür ederim kitap için.
Ne kötü ne de -benim için- çok iyiydi. Puanım 10 üzerinden 6.5.
Fikir güzeldi, sadece konu daha derin işlenebilirdi diye düşünüyorum. Yine de anlatılmak istenen konuyu beğendiğim bir kitap oldu. Tam da ihtiyacımın olduğu bir zamanda okumuşum, iyi geldi.
Nora’nın bazı hayatlarında gerçekleşen olayların arka arkaya, tesadüfen olması zorlama olmuş ama yakın zamanlarda olamayacak şeyler de değildi sanırım.
Okuması rahat, dili sade, hızlı okunan bir kitap. Çerezlik kitap arayanlara tavsiye edilir.
Teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğunuz ve yorum yaptığınız için.
İkinci kitapta evren daha detaylanacak ve kitaptaki fiziksel eksiler giderilecek. İyi okumalar dilerim
Franz Kafka - Şato
Kafka kampı diyebileceğim okumalarımda ilk etap olan Dava, Dönüşüm ve Şato romanlarını bu kitabı okumamla bitirmiş oluyorum. Seneye, yine 3 kitaplık, bu sefer bir mektuplar kampı yapabilirim. Bakalım.
Şato okuduğum üçüncü Kafka romanı ve itiraf edeyim okurken zorlandığım bir kitap. Kitabın seyri o kadar dalgalı ki, ilk 50 sayfa su gibi, sonra 150 sayfa durgun, sonra yine bir 50 sayfa akıcı derken, normalde iki güne bitebilecek bir kalınlıkta olan bu kitabı dört gün okudum. İdeali de budur yani, azı fazlası zarar gibi.
Kitabımızın konusu bir Şato’ya kadastrocu olarak atanan ama bir türlü işini yapmayan, bu sebepten başına türlü türlü işler gelen bir adam. Bu kitapta Şato, üzerimizde bir yük olan ve tanrılaşmış bir hale gelen bürokrasiyi temsil ediyor gibi. Gündüz çok yoğun işleri yüzünden dilekçe sahipleriyle gece görüşen memurlardan tutun da, iki yıl bir mektup bile iletemeyen ulağa kadar devletin ve bürokrasinin bir aktarımı bu kitap. Aynı şekilde köy içinde yaşanan olaylara da, insanların Şato’ya karşı tutumunu görüyoruz.
Benim için iyi ama zor bir okumaydı. Şu ana kadar okuduklarımdan kendim için şöyle bir sıralama yaptım. Dava > Şato > Dönüşüm. Bu sıralamanın gerekçesini üç kitaba yaptığım incelemlerden de anlayabilirsiniz.
Kafka okumaya devam, ama bir süre ara gerekiyor.
8/10
Benim için de bu şekildedir sıralama. Bunların dışında Amerika ilk romanı olduğu için sanırım, kafkaesk havası daha düşük, ama hikaye olarak fena değil. Gelecek sene okuma programı için Ceza Kolonisi’ni tavsiye ederim, oldukça başarılı. Yine öykülerinden Bir Köy Hekimi, Açlık Sanatçısı, İlk Dert, Çakallar Ve Araplar gibi hikayelerinde de kafkaesk hava oldukça iyi seviyede. İş Bankası yayınlarından çıkan Ceza Kolonisinde Ve Diğer Öyküler kitabı bunların hepsini içeriyor. Tabii meltupları da tercih edilebilir ama ben romanlarını ve hikayelerini daha fazla seviyorum açıkçası.