@_OZ sevgili Emre’nin öykü kitabını okudum. Öncelikle öyle yakın çevre gibi harika, çok sevdim vs gibi yazara zarar veren yorumlarda bulunmayacağımı ve Emre’nin de vereceği tepkiyi göze alarak yorum yapacağımı söylemek istiyorum.
Öykülerimizin hepsi hemen hemen 3-5 sayfalık. Konular tek bir tema üzerinde kalmayarak çeşitlendirilmiş. Bu da Emre’nin hayalgücünün nerelere kadar uzandığını gösteriyor. Kitap için yapacağım tek olumlu yorum bu maalesef.
Fakat öykülerin kısalığı ile etkileyiciliği arasında kocaman bir fark var. Ben şahsen öykülerin sonu dahil pek heyecanlanmadım. Özellikle her öyküde Emre’nin öykünün içine girerek müdahale ettiğini düşünüyorum. Tamam, birkaç öyküde olabilir ama neredeyse tamamında bunu görmek biraz kötü oldu. Öykü kısa olacaksa sonu gerçekten vurucu olmalı ve gereksiz detaylara girilmemeli.
Kitabın beğenimi kazanamamasının en büyük sebebi de olayların tansiyonunun hep düşük olması. Paragrafların çoğu söz konusu şeyi tanımlamaktan oluşuyor. Ve bir de Emre’nin müdahale ettiği dediğim şey olan gizem havası. Yani karakter hiç kendi gibi değildi. Düşünen ve çıkarım yapan Emre’ydi.
Son olarak Emre, kitabın son okumasını ve düzenlemesini kim yaptıysa işini daha iyi yapabilirmiş. Üzülerek söylüyorum ki çok fazla hata var. Bu hataları da dilersen özelden iletebilirim.
Ama sakın yazmaktan vazgeçme. Eleştiri ala ala ve hatalarını göre göre çok daha iyi şeyler ortaya çıkaracağını düşünüyorum. Kalemine sağlık.
Aslında öykülerimin sana neden uzak geldiğini ve beğenmediğini anlayabiliyorum. Forumdaki diğer yazarların cevap vermemesini de anlıyorum. Bu ortam genel anlamda çeviri edebiyatı ve roman okumaya alışmış. Öykü ve yerli öyküye ilgisi az olan bir forumdayız. Senin de incelemerinin büyük çoğunluğu çeviri için olmuş, elbette onların görünürlüğü burada daha fazla ve doğaldır. Yalnızca heyecansızdı dediğin şeylere kesinlikle katılmam mümkün değil.
Şimdi önümde Gio ödülleri var, orada kitabımı beni hiç tanımayıp finale çıkaran jüri bu piyasanın deneyimli insanları. Onların da iç güdülerine kulak vermek gerekir diye düşünüyorum.
Yazmaktan vazgeçmemek gibi bir tavsiye de ilginç aslında. Neden vazgeçeyim. Son okuyan ve diğer kişiler kitabımın künyesinde yazıyor ve arkadaki teşekkür listesinde var, çoğu akademisyendir. Hata gördüklerini dilersen özelden ilet. Benim bildiğim bir kaç harf hatası var zaten.
Alıp okuduğun maddi manevi vakit harcadığın için teşekkürler.
Anlayışla karşıladığınız için teşekkür ederim. Bu zamanda eleştirilere göğüs geren yerli yazar adayı maalesef pek yok. Harikaydı, çok sevdim, akıcıydı gibi yorumlar bekliyorlar ve alıyorlar da haliyle ama ben çoğunun arkadaşını kırmamak için öyle dediğini düşünüyorum.
Ben kendimce olumsuz olarak gördüğüm yerlere değinmek istedim. Özellikle etkileyici olması gereken finalleri zayıf bulduğumdan beğenimi kazanamadı. Ekstra olarak her öykü etkileyici final yapacak diye bir şey de yok ama bu kadar kısa olan öyküler için seçilen konular ve içerik de doyurucu değildi.
Yazmaktan vazgeçmeyin dememin tek sebebi de gelen kötü yorumda bir daha yazmayanlar da var. O nedenle ufak bir tavsiye verdim.
Gio ödülleri ve jürisi hakkında da bilgim yok. Ama kitabınızın aday gösterildiğini biliyorum. Başarılar şimdiden.
Kafkaesk Öyküler(Monokl)
Kitaba başlamadan önce endişelerim vardı fakat hemen ikinci (Kafka sonrası ilk) öyküde Ballard’ın Love, Death and Robots’a da uyarlanan “Boğulan Dev” ini görünce bir rahatladım.
17 farklı öykünün yer aldığı antolojide, Ballard’dan sonra beğendiğim öykü yazarları, hepsinin de kariyerli oluşları ayrıca mutlu etti, şu şekilde oldu:
Terry Bisson - Beğendiklerim arasında en kısa öykü (“Hamam Böceği Şapkası”) onundu, dolayısıyla etki yaratması daha zordu. En büyük payeyi ona verdim. Bisson’un bizde Ayrıntı Bilimkurgu Serisi altında yayınlanmış “Daha Geride Kalanlar” kitabı dışında bir eseri basılmamış (buradaki öykü orada yok).
Borges: “Babil Piyangosu.”
Jeffrey Ford: “Parlak Bir Sabah.” Bu yazarın dilimizde basılmış bir eseri yok. Ninth Gate’i (Dumas Kulübü) ve Maymun Pençesi’ni andırır biçimde, lanetli “Mor Kafka” için yapılan açık artırma öyküye ihtiyacı olan gizemi ve gerilimi sağlıyor.
Eileen Gunn: “Orta Kademe Yöneticilere Sağlam Stratejiler.” "Dönüşüm"ü esas alan öykü, Bisson ile birlikte, kitabın mizah yükünü sırtlayan en güzel yazınlardan biri olmuş. Ford gibi, onun da dilimizde bir eseri görünmüyor.
Crumb: American Splendor ile perdeye taşınan çizerin “Açlık Sanatçısı” için hazırladığı paneller gayet doyurucu. Eser Kafka’ya ait olduğu için bunu bonus olarak sayıyorum.
Hayal kırıklıklarım:
İsminden dolayı Philip Roth.
Temadan dolayı (Capraesk) Lethem/Scholz’dan “Uzaklaşan Ufuk”.
Bolca Yiddish, İsrail, Kudüs, Filistin görmek. Anladık, Kafka Yahudi.
“Kitapta neden bu kadar çok böcek var?” sorusuna muhatap olmama sebep çizimler. Kafka basım yasağından böcek tasavvuruna kadar, hiçbir talebine karşı saygı görmemişken böyle antolojilerle kendisine saygı duruşunda bulunulması ironik. Neyse, sonuç olarak, yazarlar hakkında bilgi verirken öyküleriyle Kafka bağlantıları için de birer ikişer sayfa sunan, konsept bir çalışma olmuş.
Yaşadığı taşra hayatından sıkılan Madam Bovary’ nin katakullili işlere bulaşması sonrası başına gelenler anlatılıyor. Sıkıcı değildi anlatımı. Okumayı zorlaştıran bir tarafı yoktu.
Marquez her ne kadar “ne gerek vardı” dese de, kalemiyle “İhtiyar Balıkçı ve Deniz” tadı sunan bir öyküleme olmuş, gece gece doyamadım. Batan gemiden kurtulan tek kazazedenin okyanusta bir sal üzerinde geçirdiği 10 günü tepemizde güneş ve martılar, altımızda beş çayına gelen köpekbalıkları ve dev dalgalar ile biz de yaşıyoruz, öncesinde öyküye kaynak olan haberi de anlattığı için spoiler olmayacak biçimde, sonrasındaki kurtuluşunun yarattığı kahramanlık dalgasının etkilerini okumak da ekstra keyif veriyor.
Marquez, “Yüzyılın Skandalı” derlemesinde bir yazıya “Şahsi Hemingway’im” başlığı atar. Bu öyküyü hayran olduğu yazarın ayak (mürekkep) izlerini takip etmek olarak değerlendirirsek * verdiği haz daha da katlanıyor. Çok beğendim.
Ayrıca şunu belirtmek gerek, bizde romanları dışına pek çıkılmayan Marquez’in öykü yazarlığı da çok iyidir. Kesinlikle okunmalı.
** Hitchcock’a esin olan “Lifeboat” ile de Steinbeck’e selam duralım.
Raf Ömrü: Sınırsız. Sal Ömrü: Rose geberip Jack kurtuluyor.
Serinin ilk kitabını bitirdim. Genel olarak kötü diyemeyeceğim. Ama çok da iyi değildi. Mizahi bir askeri bilimkurgu. Yer yer de sıkılmadım değil. İlk kitap olarak sonunu beğenmedim. Bakalım sonraki kitaplarda neler olacak. Aynı şekilde devam ederse seriyi bitirmek için uğraşmayacağım. Daha ayrıntılı bir inceleme de gelir mi bilemem.
Bir novella olan Yaprak Fırtınası ve mekan birliğiyle yine tek bir öykünün parçacıkları gibi varsayabileceğimiz Hanım Ana’nın Cenaze Töreni, Marquez kitaplığında veda ettiğim eserler oldular.
Daha bağımsız öykü derlemelerine geldiğimizde, Erendira’da “Dünyanın Boğulan En Güzel Adamı”, Ballard’ın "Boğulan Adam"ını anımsattı -ki ikisinin de esin kaynağı Gulliver elbette. Kitaba adını veren Erendira ise, Marquez’in uzun öykülerde kısalara oranla daha başarılı olduğunu anımsatan bir “kötü cadı” masalı tadında. Hikayedeki nine, evini kazara yaktığı için borçlandırdığı 14 yaşındaki torununu erkeklere “pazarlar”. Gerisi biraz büyü, biraz dram, biraz intikam, bitiş Gorki’nin Çelkaş’ını akla düşürecektir.
Mavi Köpeğin Gözleri ise, yine isim babası öyküyle beraber, Harold and Maude girişini hatırlatan kendi giriş öyküsü “Üçüncü Teslimiyet” ve polisiye tadında minimal “Saat Altıda Gelen Adam” ile göz dolduruyor.
Unuttuğum birkaç öykü daha olduğuna eminim ama zaten zor vakit ayırabilmişken tekrar dönmek zul geldi. Dördün ikisiyle raf ebeliğine devam ediyorum.
Triffidler, insandan biraz uzun, yürüyebilen, ve uzuvlarıyla saldırıp etkisiz hale getirdikleri canlıları yiyen bitkilerdir. İlk ortaya çıkışları paniğe neden olduysa da, zamanla insanlar Triffidleri kontrol etmeyi öğrendi. Hatta Triffid yağının besleyiciliği keşfedilince şirketler tarafından devasa Triffid çiftlikleri kuruldu. Türler arasındaki bu düzen, gökyüzünde beliren yeşil bir ışığın neredeyse tüm insanları kör etmesiyle son bulur.
Kitap, sadece medeniyetlerini değil, Triffidlere karşı en büyük üstünlükleri olan gözlerini de kaybeden insanların hayatta kalma mücadelesi anlatıyor.
Dönemin entelektüellerini, filozoflarını, ilahiyatçılarını, tüccarlarını vb. eleştiren ve alaya alan bir kitap. Arka planım olmadığı için çoğu yeri ve çoğu yerde ne demek istediğini tam olarak anlayamasam da bazı yerlerde ‘’ aaa bu 2024 Türkiye’ den bahsediyor. Bak bak tam bizimkileri anlatıyor.‘’ demişliğim var.
Ayrıca aslında başlık Ahmaklığa Övgü olarak çevrilecekmiş ama tee zamanında Delilik diye çevrildiği için yine Delilik diye çevrilmiş. Ben de araştırmadan, delilikle ilgili felsefi bir metin okuyacağım diye aldım fakat ahmaklıklardan bahsedilmiş. Bambaşka bir metin hayal etmiştim.
King’ in ilk romanıymış. Gerilim dozu hayli yüksek. Anlatımı gayet iyi. Yazıldığı zamana göre konusu da çok iyi. Tabii ki bu romanı okuyana değin benzer konulara sahip onlarca film izlediğimiz için bu kitap şimdi o kadar da heyecanlı gelmese de yine de heyecanlıydı. Ve de hüzünlü.
Kitapta neredeyse hiç yazım hatası yoktu. Sadece epey fazla satır sonu kelimeleri ayırma hatası vardı. Özellikle yapsanız ancak bu kadar olur.
Belki ben anlamamış olabilirim ancak kitabın adının kitabın kendisiyle ne alakası var anlamadım. Özgün adı Cariie. Kapakta da Göz’ ün hemen üstünde ufakça Carrie yazıyor ama… Kitabın adını Göz koyan Altın Kitaplar’ a buradan gözlerimi belertiyorum.
Gece gece İthaki Bey siteden indirtmedigi icin kapakladigi eseri buldum ekledim, Bazille and Camille. Kamelyadan ayrilip sadede gelelim.
Rekin Teksoy cevirisine alternatif, Fuat Sevimay murekkepli kitabini bulunca Svevo kontenjanini doldurayim demistim. Goodreads ve Badreads (1k) puanlarinin dusuklugunden kelli bir bit yenigi arayisindaydim. Evet, kesin kart zampara tepki cekecek ve woke kulturu bir guzel eseri daha harcayip bana bu kesifle cifte kat tatmin yasatacakti.
Olmadi…
Kart zampara kalp spazmlari gecirene degin sevismeye devam etti. Ustelik yardim ayagina verdigi uc kurusu fuhustan saymayip babacan nutuklara soyundu. Yetmedi, egosunu giyinip kitap yazmaya koyuldu. Aha da Svevo bunun kendi cikacak, derken gozumu sivazlayan isigin golgesinde bos sayfayi gordum. Kitap bitmisti. Ben de bitmistim. İsigin dusen camini taktim, karari sonraya birakarak, kitabi usulca rafina geri koydum.
Jorge Luis Borges’ten Ficciones’i okuyorum. Henüz başlarda olmama rağmen ilgimi çektiği için şimdiden bahsetmek istedim.
Bazı kitaplar olur ya, hani kapağı açtığınızda burnunuza yazarının kokusu gelen. Sanıyorum bu da öyle bir kitap. Cümleler akıp giderken arkada çalışan dahi zihnin kendine özgü sesini duyuyor gibi oluyorum.
Eğer tecrübem beni yanıltmıyorsa bu kitap detaylı inceleme başlığına konuk olacak gibi gözüküyor.
Matrix’ e ilham kaynağı olmuş derken abartmıyorlarmış. Okurken filmi zihnimde tekrar oynattım. Karakterleri yerlerine yerleştirdim. Çok az kitabı bu kadar hevesle ve heyecanla okuyup bitirmek istedim. Tabii bu benim Matrixseverliğimden kaynaklanıyor biraz da.
Abimiz harika bir hikayeyi çok uzatmadan tam tadında yazıp bitirmiş. Heyecanı, gerilimi, felsefesi çok iyiydi.
Hayalet adalar (Phantom island) bir zamanlar var olduğuna inanılan ve haritalarda çizilmiş, ama gerçekliğine dair hiçbir kanıt bulunamamış adalardır. Bu kitap da 50’den fazla hayalet adanın hikayesini içeren bir atlas.
Atlantis ve Hy Brasil gibi mitolojik adalardan tutun, Psalmanazar ve McGregor gibi dolandırıcıların kurgularına; Mu ve Lemuria gibi komplo teorilerinden, Cassiterides ve Mayda gibi belki de o kadar hayalet olmayan adalara onlarca ilginç hikayeyle dolu. Bunlara ek olarak zamanında haritaları süsleyen deniz canavarları ve mitolojik insan topluluklarının da anlatıldığı girdiler var.
Yazarın birkaç tane daha böyle derleme kitabı varmış, onlara da bakmayı düşünüyorum.
Daha önce de okuduğum bir kitaba tekrar başladım ve bitirdim. İlk okuduğumda nefret etmiştim, bana seriyi bıraktırmıştı. Şimdiyse beni kendine hayran bıraktı, kitapların okunma zamanı olduğuna dair inancım güçlendi.
Seriyi ne zamandır bekletiyordum, şu aralar canımın sıkıntısına çok iyi geldi gerçekten. Butleryan Cihadı’nı da çok merak ediyorum. Brian Herbert olunca soru işareti oluştu kafamda. Okudunuz mu acaba?