Kitap Fiyatlarındaki Aşırı Yükseliş

Artık her yer new york times besteler kitaplarıyla💲

1 Beğeni

Patlamış mısır edebiyatı sağımızda, solumuzda, önümüzde ve arkamızda muhakkak ki daha çok pörtleyecek. Okurların bir kısmı, dışındaki akpak yaldızlı görüntüye kapılıp alacaklar ve çekirdeğini kart kurt çiğneyip hazmedemediklerini de anlayacaklar.

Çok değil birkaç yıl önce fuara gittiğimde çığlıklar ve izdiham eşliğinde imza dağıtan bir patlamış mısır edebiyatı yazarını görmüştüm, ağzı doğal olarak kulaklarındaydı.

Geçenlerde yine fuara gittim ve yine aynı yazarın çevresindeki boşluğun huşu içinde olduğunu gördüm, doğal olarak şaşkın şaşkın bu boşluğa bakıyordu. Üzüldüm.

Son zamanlarda potansiyeli olan ve geleceği olabilecek yeni yazarların onlara bakıp başarı ve saygınlık yanılsamasına kanarak kendini köreltecek olmalarının bir varsayımdan daha da öte olduğunu düşünür oldum.

Yerli edebiyatımızda, “Acaba satar mı?” veya “Zarar eder miyiz?” kaygıları karşısında artık yazarların ve editörlerin etkilenmemelerinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Özellikle bir yazarın ona göre üslubunu yahut öyküsünü değiştirme olasılığı da var ki sormayın gitsin.

Internetin bu konuda yazarlara daha fazla özgürlük tanıdığı malum ama bir basılı kitap yerine geçmiyor.

Zor zamanlar kapımızı kırıp muhite girdi bile; ama yine de moralimizi bozmayalım. Bu yeni dönemde kitapların içinde hiç olmadığı kadar umut da yer alacağına inanıyorum yahut inanmak istiyorum…

3 Beğeni

Çok fazla olumsuzluğa kapılmamak ama durumunda bilincinde olmak lazım. Kitaplar için değil ne yazık ki başta gıda olmak üzere her şeye zam geldi. Ama medya bunları yansıtmıyor tamamıyla. Ülke krizde. Herkes kendine göre bir yöntem bulmak zorunda ne yazık ki. Örneğin ben sigarayı kestim. Az buz değil ayda 300 ile 400 tl bir girdi olacak artık. Bunlar basit şeyler ama fark yaratmaya çalışmak lazım.

Benimde tek korkum artık yeni kitapların hep popüler olacak olması, içeriğin zayıflaması, bir Malazhan veya Hyperion göremeyecek olmak. Ama bunun tamamen biteceğine inanmıyorum. İdealist yayın evleri-çevirmen-editör illaki çıkacaktır, yaptıları işi sonuna kadar kardan fazla zarar ederekte olsa devam ettireceklerdir.

2 Beğeni

Okul bitti, hayatın gerçek yüzünü görme zamanı geldi çattı. Ailemin maddi katkısını artık bir yük olarak hissediyorum. Nasılsa atanamam diye formasyonu yarım bıraktım. Son iki senede yaşadığım travmalar sağolsun kötü etkiledi gano puanım eridi bitti ve yüksek lisans hayallerim çöp oldu. Enflasyon artışı yeni çeyrekle devam edecek sanırım, Pazartesi günü belli olur. Büyüklerimizin anlattığı o kara, kasvetli günlerin hikayelerine kahraman olacağım sanırım. Kredi borcuna baktığım zaman kitap alışverişlerimi görüp mutlu oluyorum, tek avuntum bu “en azından kitaba harcamışım” diyorum. Sahaf demiş bi’ arkadaş, geçen hafta sırf fiyatını merak edip sorduğum kitaba 6 lira zam yapmış esnaf abimiz :joy: Pusuya yatmış, herkes gibi krizi fırsata çevirmenin hesaplarını yapıyor.

3 Beğeni

Wattpad edebiyatının çoğalması ihtimalini pek gerçeğe yakın bulmuyorum ben. Kendi etrafımda da gördüğüm kadarıyla genellikle ortaokul ve lise çağlarındaki, kendi gelirleri olmayıp aileden aldıkları harçlıklarla idare eden kardeşlerimiz bu edebiyatın sıkı takipçisi, bu kitapların filmleri çekildiği zaman sinemaları dolduran kalabalığı da bu kardeşlerimiz oluşturuyor. Şimdiden gıda ürünlerine zamlar gelmeye başladı, önümüzde bir de kış var ısınma giderleri de tavan yapacak. Belki başka kalemlere de çeşitli zamlar gelecek. Ailenin ilk önceliği gıda, ısınma giderleri olacak. Bu kardeşlerimizin harçlıklar sularını çekecek benim kanımca, eskisi gibi kitaba (özellikler yayınevleri de zam yaptıktan sonra) harcama yapabileceklerini zannetmiyorum. Belki kısmen alım adetleri azalsa da kitaba daha rahat harcama yapabilecek insanlar belli bir yaşın üzerinde işi gücü, maaşı olan insanlar. Yayınevlerinin bu kitleyi tamamen dışarıda bırakıp wattpad edebiyatına yönelmesi pek gerçekçi gelmiyor bana. Ha belki o şu an bile çok beklediğimiz 2. 3. baskılar kesilir, çeşitlilikte daralmaya gitmek zorunda kalabilir yayınevleri ama yetişkin kitleyi tamamen dışlayacaklarını sanmıyorum.

5 Beğeni

Kitap fiyatlarındaki artış yayınevlerini ve biz okurları daha seçici olmaya teşvik edecektir. Kendi adıma konuşursam bir ara Pegasus’tan çıkan kitaplarıda listeme dahil etmiştim. Ancak şu anda İthaki’den çıkan bilimkurgu ve Alfa’nın PKD kitaplarını alıyorum. Ayrıca yerli bilimkurgu eserlerini alıyorum. Her ne kadar seçici olmaya çalışsamda bazen ipin ucu kaçabiliyor.
Benim tahminin, yayınevlerinin yüksek fiyatlı “bestseller” etiketli kitaplardan vazgeçip biraz daha uygun fiyatlı kitaplara yönelecekleri yönünde. Ayrıca kitabın sayfa sayısını arttıracak -dolayısıyla fiyata doğrudan etki edecek- şekilde büyük fontlu ve geniş satır aralıklı baskılardan vazgeçmeleri gerekmekte. Sadece font ve satır aralığını düzenleyerek kitapların sayfa sayısı azalır.
Bir başka konu ise piyasada halihazırda çeşitli baskıları olan kitapları basmaktan vazgeçilmesi. Telif hakkı olmayan ve bilinen bir yayınevinden çıkmış bir kitap varken, aynı kitabın adı sanı duyulmamış bir yayınevinden çıkmasını gereksiz buluyorum.

Kısaca özetlersem, yayınevleri kitap basarken daha seçici olacaklar ve kitabı kısaltmadan sayfa sayısını düşürerek maliyetlerini azaltacaklardır. Aynı şekilde okuyucularda seçici davranacaklardır.

Son olarak her ay kitaba ayırdığım para 130-150 TL arasında değişmekle birlikte, iğneden ipliğe her şeye zam geleceği için, sınırları biraz aşağı, 90-120 aralığına çekmeyi düşünüyorum.

2 Beğeni

Burada ülkemizin basın yayın işlerine yönelik politikasını eleştirmek gerekiyor. Kâğıdın, mürekkebin ve diğer baskı masraflarının abartı olduğunu, yayınevlerinin yalan söylediğini düşünen arkadaşlar var olabilirler, fakat işin aslı öyle değil.

Türkiye Cumhuriyeti ilk kurulduğu dönemde ülkeyi yönetenler Osmanlı’nın hatalarına düşmemeye kararlıydılar. Türkiye’nin geri kalmışlıktan kurtulması ve bir daha aynı duruma düşmemesi için okuyan, araştıran, sorgulayan ve iyi bir eğitim almış nesiller yetiştirmeleri gerektiğinin bilincindeydiler. Harf devrimi, yeni ve modern bir eğitim sistemi, zorunlu eğitim derken okur yazarlık oranı %90’ı aştı. Fakat iş burada bitmiyordu. İnsanlara bir kere okuma öğretip onları başınızdan atamazsınız. Onlara hayatları boyunca okuyacakları içeriği sağlamalısınız. Her türden kitap, dergi, gazete vb. şeylere ihtiyaç vardı. Doğal olarak bunlar için de kâğıda ihtiyaç vardı. O zamana kadar bir kâğıt fabrikamız yoktu. Buna ihtiyaç da duyulmamıştı. Çünkü nüfusun sadece küçük bir kısmı okuma yazma biliyordu, çoğunluk kâğıda ihtiyaç duymuyordu ama şimdi işler değişmişti.

Türkiye’nin kâğıt ihtiyacı Cumhuriyet rejimiyle birlikte artışa geçince devlet bu ihtiyacı karşılamaya karar verdi. 1934’te ilk SEKA kâğıt fabrikası açıldı. Böylece kâğıt dışarıdan alınmayacak, kendi ihtiyacımızı kendimiz karşılayacaktık.Bu sadece kâğıt değil, neredeyse her konu için geçerlidir. Sonraki yıllarda farklı illere birkaç SEKA fabrikası açılacaktı.

Okuma yazma konusu o zamanki yönetim için her şeyden daha önemliydi. SEKA, Türkiye’nin ilk sanayi kuruluşuydu. Yani gıda, giyim, savunma, barınma gibi konulardan önce biz okumaya ihtiyaç duyduk. Bunun hepsinden önemli olduğuna karar verdik ve ilk sanayi kuruluşumuz İzmit’te bir kâğıt fabrikası oldu.

Sonra ne mi oldu? Diğer her konuda olduğu gibi bu konuda da neden kendimiz üretiyoruz ki dedik? Başkasından ucuza alabiliyorduk. Bir başka neden de okuyan, araştıran, sorgulayan, iyi eğitimli insanları artık istememeye başladık. Eğitimin kalitesini düşürdük, kitap okuma alışkanlığını yok ettik. Sonra da özelleştirmelere başladık, önce özelleştirdik, sonra da kapattık. Şimdiyse Türk Lirası değer kaybettiği için başkasından pahalıya alıyoruz. Üstelik bu fabrikaların kapatılması kaç kişiyi işsiz bıraktı. Bırakın kitabı, gıda ve barınma gibi ihtiyaçlarını zor karşılar hâle geldiler.

Türkiye’nin büyük çoğunluğu kitap okumuyor. Hatta okumamakla övünüp, kitaplardan tiksindiklerini açıkça ifade ediyorlar. Türkiye’nin büyük çoğunluğu gazete okumuyor. Okuyanlar da zaten gazeteleri bırakıp haberleri takip etmek için internetin yeterli olduğuna karar verdiler. 1920 ve 1930’lu yılların Türkiye’si kitaba, gazeteye büyük bir açlık duyuyordu, şimdiki Türkiye ise tam tersi. Bir günde cahil bırakılmadık ama 1950’lerden beri adım adım cahil bırakıldık ve bugün yaşananlar da bunun son adımları. Adım adım eğitim kalitesini düşürdük, insanların okuma sevgisini adım adım yok ettik. Ve tabii insanları adım adım yoksullaştırdık.

Kısacası kâğıt fiyatları konuyla ilgisiz sanmayın. Kâğıdı da diğer her şey gibi ithal ediyoruz ve parasını Türk Lirası olarak ödemiyoruz. Tabii başka nedenler de var. Yayınevleri, kitapçılar, depolar ve matbaalar enerjiye de ihtiyaç duyuyorlar ve onu da dövizle ithal ediyoruz. Kendi edebiyatımıza destek olmak yerine insanları yabancı eserlere yönelttik. Yabancı eserlerin basılmasında sakınca yok ama yerli-yabancı eser oranı gelişmiş ülkelere kıyasla bizde çok fazla. Bu nedenle yurtdışına bir de telif ödüyoruz, tabii ki dövizle. Mürekkep, tutkal vb. pek çok şeyi ithal ediyoruz, tabii ki dövizle. Daha önce forumda başka bir başlıkta kültür emperyalizmini konuşmuştuk. Biz kültür üreten değil, ithal eden bir ülke olduk ve bunun bedelini ödüyoruz. Biz, kültür emperyalizmine yenik düştük.

16 Beğeni

tebrik ederim güzel açıklamışsın.

“SEKA, Türkiye’nin ilk sanayi kuruluşuydu. Yani gıda, giyim, savunma, barınma gibi konulardan önce biz okumaya ihtiyaç duyduk.”

Bildiğim kadarıyla bu yanlış bir bilgi. 1934’ten önce birçok gıda, tekstil, savunma sanayi kuruluşları açıldı. Cumhuriyet, “Her şeyden önce okumaya ihtiyaç duydu,” derseniz lüzumsuz bir güzelleme, mübalağa olur. Gerek yok. Tarihe nesnel yaklaşmaya çalışmak bence daha doğru.

Erken cumhuriyet yıllarında geç kalınmış sanayi hamlesi yapılmaya çalışıldı (başkasının yüz yıl önce yaptığını) ve iğneden ipliğe, şekerden uçağa neredeyse her şeyin fabrikası devlet tarafından açıldı. Devamının getirilememe ve sonrasında kapanmasının sebebi de tahmin ettiğiniz gibi “kötü yöneticiler” değil, eşyanın tabiatıydı. Sanayi hamlesini yapan bir burjuva sınıfı değil de devlet olunca o fabrikalar verimsiz çalışmaya başladı, verimsiz çalışan fabrikalar devlet için kâr sağlayacağına zarar etmeye başladı. Hem de inanılmaz zararlar. Bu inanılmaz zararların “kötü yöneticilerin” suçu olmadığını nereden biliyorsunuz? diye sorabilirsiniz. (A hükümeti bir x fabrikası açar, oy toplamak için 100 kişinin yapacağı işe 500 kişi alır, 50’si bile çalışmaz. Zarar eder ama oy kazanmıştır. Siyasi açıdan doğru, finansal/iş açısından yanlış hamle yapar. Bu yüzden siyasetçinin/devletin iktisadi teşebbüste işi olmamalıdır. Özel teşebbüsün oy değil, kâr kaygısı vardır. İşletmesinin batmasına veya zarar etmesine sebep olabilecek bir davranışta bulunmaz. Devletin görevi bu noktada özel teşebbüsün işçisine ve tüketicisine hakkaniyetli davranıp davranmadığını denetlemek ve yeri geldiğinde kanun ve cezalarla müdahale etmek olmalıdır. Ayrıca devlet markalaşmak denen şeyi yapamaz.) Koç, Sabancı, Eczacıbaşı vs. marka olup yüzyıl boyunca hayatta kalabilmişken devlet girişimleri batmaya mahkûm olmuştur.

Naçizane fikrim budur.

4 Beğeni

ayrıntı yayınlarından çıkan İki Şehrin Hikayesi ciltsiz kitabının fiyatı 42 tl armada ve yason yayıncılık etiket fiyatı 12 tl can yayınları fiyatı 26.5 tl koridor yayıncılıktan çıkan bez ciltli kitabın etiket fiyatı 28 tl yayınevlerinin bazıları fırsatçılık yapıyor aynı kitapta bu kadar fiyat farkı olmamalı

1 Beğeni

Pegasus’da zam yapmış sanırım. Takip ettiğim fiyatı 30 küsür’lerde olan SPQR ve Sürü kitaplarının fiyatları 40 küsüre fırlamış.

1 Beğeni

@pardus88 Bahsettiğiniz konu şu başlıkta tartışılıyor: Telif Hakları Olmayan Kitapların Farklı Edisyonları Hakkında

@Leingrad Etiket fiyatı üzerinden %15 gibi bir zam olmuş. Şu anki ekonomik durumda bence makul.

Etiket fiyatı 300 TL olan Game of Thrones seti 372 TL olmuş.

Benim anlamadığım hali hazırda basılmış kitaplara neden zam geliyor?

Atıyorum 2015 basımı bir kitabı ele alalım. Dolar 3 TL iken kağıdıda bu kur üstünde alınmış, mürekkebide bu kur üstünden alınmış, matbaa giderlerinide bu kur üstünden harcanmış, dağıtım yaptıysa benzini mazotu vs. de bu kur üstünden almış ve kitabı getirip rafalara koymuş… Dolar yükselince neden bu kitaba zam geliyor ki?

2 Beğeni

Çünkü işletme kitabı sattıktan sonra yerine yenisini aynı maliyetle koyamayacak. Bir ürünü 10 TL’ye sattıktan sonra yerine aynısını 9 TL’den değil de 15 TL’den koyabileceksem 10 TL’ye satamam. 10 TL’den 10 birim sattım, işletme giderlerimi ve kârımı çıkardıktan sonra yerine 15 TL’den 6 birim koyabildim. %40 küçülme. (İki ayda yüzde 40 küçülme yaşayan bir işletme kaç günde batar? Batmamak için kaç elemanı işten çıkarır?) Bu nedenle elektronik firmaları da dolar 3 TL’yken aldıkları cihazları zamlı satmak zorunda kalırlar. Aksi halde depoya veya rafa yenisini koyamaz.

11 Beğeni

Ülkemiz insanının para hırsı işte. Ne denirse densin ne kadar süslü sözler edilirse edilsin… Malına mal katmak için hep daha fazlasını ister bizim insanımız genelde. Az bir kâr ederse bu ona göre zarardır, o nedenle tamamen para odaklılar.

Terbiyeni takın diyeceğim ama bu kadarı varmış sende, ondan demiyorum. Ukala ukala konuşma. Senin haddin ve yetkin değil benimle bu tarz konuşmak, seni men ederim. Adap dersi verirdim de sana, kaybettiği bir şeyi dinlemek ağır gelir insana; ondan, değerli vaktimi senin gibi bir hiçe harcayamam.

@AeroKnight-sama ve @valarrr :slight_smile:

Konuya buradan devam edelim :slight_smile: Siz de birbirinize bu sözleri hiç etmemiş olun.

Hem konu bütünlüğü bölünmesin, hem de hepimizin canını yakacak bir konuda birbirimize düşman olmayalım. Maalesef hepimiz aynı mağduriyet içindeyiz.

7 Beğeni

Şimdi anladım. Teşekkürler…

Ne kadar doğru bir tespit.

19 Beğeni