Asıl konuya girmeden önce futbol sevmeyenlere sesleneceğim. Çünkü başlığı gördüğünüz an büyük olasılıkla “burada da mı futbol muhabbetine maruz kalacağız” diye düşündünüz. Aslında haklısınız. Futbolda kalitesizliğin kendisini sonuna kadar hissettirdiği, sıkıcı bir maç üzerine devlet meselesiymiş gibi bir hafta boyunca ateşli tartışmaların yaşandığı ve bir sonuca ulaşılamadığı, fanatik tiplerin futbol muhabbetlerinin bıktıran bir seviyeye ulaştığı, futbola siyasetin karıştığı bir ülkedeyiz.
Açıkçası bu ülkedeki futbol muhabbetinden ben de arkama bakmadan kaçıyorum. Futbol bir spordur ve aynı zamanda bir eğlencedir. Ya da en en azından öyle olmalıdır. İşte bu yüzden size diyorum ki “eğer futbol sevmiyorsanız büyük olasılıkla Premier League’den haberiniz yoktur. Kaliteli futbola rastlamamışsınızdır. Biraz Premier League takip edin, futbola ısınırsınız. Eğer hâlâ ısınamadıysanız, gerçekten futbol sevmiyorsunuz demektir.”
Peki Premier League’i bu kadar iyi yapan şey nedir? İngiltere Futbol Federasyonu’nun kaliteyi ve ligin marka değerini korumak için gereken her şeyi yapmasıdır. Türkiye ile kıyaslayarak açıklayayım.
-
Daha iyisini yapabilecek olduğu hâlde yapmayan futbolcu bu ligde barınamaz. Çünkü rekabet en üst seviyededir. Bu yüzden takımlar oyunculardan en iyi performansı beklerler. Türkiye’deki oyuncular ise biraz para kazanmaya başladıklarında “bu kadarı bana yeter” deyip işi ciddiye almazlar.
-
Premier League’de takımların çok sıkı antrenman programları vardır. Oyuncuların formda olması ve maçın sonuna kadar kondisyonlarını koruması önemlidir. Ayrıca oyuncular her maçtan önce tartıya çıkarlar ve belirli bir vücut kitle endeksinin üstüne çıkmış olanların o hafta sahaya çıkmasına izin verilmez. Türkiye’deki gibi kilolu, göbekli futbolcu göremezsiniz. Maçın yarısında yorulup oyundan çıkan futbolcu ancak Türkiye’de olur. 90 dakika koşamayacak adamın gerçek bir futbol liginde yeri yoktur.
-
Türkiye’deki hakemler faul olmayan en küçük dokunuşlara bile düdük çalarlar. Bu yüzden oyun sık sık kesilir ve soğur. Ayrıca oyuncular hakemlerin bu huyunu bildiklerinden kendilerini sık sık yere atarak kolay yoldan kazanmaya çalışırlar. İngiltere’de ise hakemler faul sınırını aşmadığı sürece sert futbola müsamaha gösterirler. Hakemi kandırmaya çalışan oyuncunun ise gözünün yaşına bakmazlar. Kazanmak istiyorsan, hakemin ihsanıyla değil de kendi çabanla kazanman gerekir.
-
Türkiye’de belli başlı İstanbul takımları ayrıcalıklıdır. Sık sık kayırıldıkları görülmüştür. Ayrıca neredeyse bütün ülke bu takımları tuttuğundan diğer takımların tribünlerinde sıkıcı bir hava vardır. Büyük takımlar medya aracılığıyla kamuoyu oluşturarak federasyonu ve hakemleri baskı altına almaya çalışır. Premier League’de ise böyle bir durum söz konusu değil. Herkes kendi şehrinin ve semtinin takımına sahip çıkar. Takımlar kayırılmaz. Hatta bu sayede geçtiğimiz yıllarda Leicester City gibi beklenmeyen bir takım da şampiyon olmuştur.
-
Premier League’deki sıkı kurallar sayesinde ligin en alt sırasındaki takımların maçları bile son derece heyecanlıdır. Türkiye’de ise en büyük derbiler bile insanın uykusunu getirir.
-
Türkiye’de takımların hocaları tutarlı bir taktik ortaya koyamazlar. Oyuncuları gaza getirerek maçı kazanmak isterler. Premier League’de ise bilim vardır. İstatistiklerden yoğun oranda faydalanılır. Taktikler bilimsel düzeydedir. (Arsenal’ın bir maçta geometrik taktikler kullandığını görmüştüm) Oyuncuların gelişimi ve sağlığı için bilime dayanan tedbirler alınır.
-
Futbol seyircilerle güzeldir. İsterse dünyanın en iyi iki takımı oynuyor olsun tribünler boşsa o maç keyif vermez. Türkiye’de bazı büyük takımlar hariç pek çok takımın tribünleri boştur. (Çünkü çoğunluk aynı üç takımdan birini tutar) Hatta son yıllarda büyük takımlar bile tribünleri dolduramıyorlar. Çünkü ülkemizde hem maçı stadyumda izleme kültürü gelişmemiştir hem de bilet fiyatları ateş pahasıdır. Passolig gibi uygulamalar ise durumu daha da kötü hâle getirmiştir. İngiltere’de ise maça gitmek sosyal bir etkinliktir. Orada iyi zaman geçirmeniz için her türlü tedbir alınır. TV’den izlemek çok tercih edilen bir şey değildir. Ayrıca en büyük maçın bile bilet fiyatı makul bir seviyededir. Amaç tribünlerde boş yer kalmamasını sağlamaktır. Alt liglerdeki takımların bile stadyumları tıklım tıklımdır.
-
Türkiye’de son yıllarda kısmen kontrol altına alınsa da stadyumlardaki holiganlık ve şiddet olayları bir türlü bitirilememiştir. Maçı stadyumda izleyen kitlenin profili hâlâ yeterince düzeltilemedi. Bu yüzden insanlar evlerindeki güvenli ortamda maç izlemeyi tercih ederler. İngiltere’de ise böyle bir şey yok. Herkes gidip güven içinde orada eğlenebilir. Elbette bu her zaman böyle değildi. Geçmişte İngiliz holiganlar dünyaca ünlüydü ama çok sert tedbirler ve kararlı mücadeleler sonucu kaliteli bir seyirci profili oluşturuldu.
-
İngiliz takımları kâr eden şirketlerdir. Doğru yatırımı yapıp bu işten kazançlı çıkmak isterler. Sıkı denetimler de vardır. Bizdeki gibi kulübün kasası boşaltıp kaçan yöneticiler olmaz. Futbolda yolsuzluğun en az olduğu liglerden biri Premier League’dir.
-
İngiliz takımları uzun vadede hedeflere odaklanırlar ve bir hata olduğunda bunun gerçek nedenini bulmaya çalışırlar. Takımlar uzun yıllar aynı hoca ile çalışabilirler. Bunun en meşhur iki örneği Sir Alex Ferguson ve Arsene Wenger’dir. Oyuncularda da bu durum görülebilir. Türkiye’de ise yeni gelen hocanın kendi düzenini oluşturmasına bile fırsat vermeden başarı göstermesi beklenir. Takımlar bir yıl içinde iki ya da üç hoca değiştirebilirler. Her sene sonu kadroyu sil baştan yapabilirler.
-
İngiltere’de futbola siyaset karışmaz, böyle bir şeye müsaade edilmez. Çünkü bunun uzun vadede futbola zarar vereceği bilinir. Türkiye’deki duruma gelince, onu siz zaten biliyorsunuz.
Bazıları İngiliz takımlarının Avrupa’daki başarısını yetersiz bularak bu ligin kalitesiz olduğunu düşünebilirler. Fakat bunun nedeni kalite sorunu değil. Bir İngiliz takımı başka bir ülke takımından çok daha yoğun bir programa sahiptir. Bu yüzden bütün kulvarlarda sonuna kadar gidemeyebilirler. İngiliz takımları Avrupa’da kupa almıyor değiller ama bunun için ligi feda edebiliyorlar. Ya da ligdeki başarı için Avrupa’daki başarıyı feda edebiliyorlar. Premier League’de 18 değil 20 takım oynar. Bu da sezonda 38 maç demektir. Türkiye’de ise 34 maçtır. Ayrıca her ülkede Türkiye kupası gibi bir kupa varken İngiltere’de iki tane var: FA Cup ve League Cup. Buna Avrupa maçları ile millî takım maçlarını da eklersek bir Premier League futbolcusu dünyanın en yoğun programına sahiptir.
Bu nedenlerden ötürü benim takip ettiğim tek futbol organizasyonu Premier League’dir. Benim gibi düşünen arkadaşları bu cemiyete davet ediyorum. Biraz Premier League güzellemesi yapalım. Tuttuğunuz takımı da belirtirseniz sevinirim. İlk ben söyleyeyim: Tottenham Hotspur taraftarıyım.