Maddi manevi hiçbir kuvvet, hiçbir mucize artık onu kurtaramayacaktı. Saraya, uykuda yürüyen adamlar gibi gelip gidiyordum. O günlere ait hiçbir hatıramı tespit etmeye başarılı olamadım. Birisi belki adımı sorsa cevap verecek halde değildim. Yalnız Atatürk’ün öldüğü günü hiç unutamıyorum. Hekimler büyük ölünün odasından çıktıkları zaman yüzüm kim bilir nasıl korkunç bir hal almış ki operatörü Mim Kemal Bey telaşlanarak ‘Nereye gidiyorsun?’ diye sormak zorunda kaldı.
‘Hiç! Gidiyorum, işim bitti artık’ dedim.
Fakat Mim Kemal Bey, bırakmadı. Kolumdan tutarak aşağıya kadar indirdi. Kalbim iki değirmen taşı arasına düşmüş bir buğday tanesi olsa ancak bu kadar ezilirdi. Ne ağlayabiliyor ne konuşabiliyor ne de konuşulanları anlıyordum. Bir ara büsbütün kendimden geçmişim. Odadan deli gibi fırladım.
‘Nereye!’ diye arkamdan koştular.
‘Şimdi geliyorum!’ dedim.
Fakat bundan sonrasını hiç ama hiç hatırlamıyorum. Gözümü açtığım zaman kendimi hastanede buldum.”
Bu satırlar, Atatürk’ün yanından hiç ayırmadığı mahalle arkadaşı, okul arkadaşı, “güzel gözlü burma bıyıklı Salih’im” , diye seslendiği mücadele arkadaşı Başyaver Salih Bozok’a ait. Anıları “Atatürk’ün Yaveri Salih Bozok Anlatıyor” adıyla Alaca Yayınları tarafından yeniden yayımlandı.
Buradan kataloğa bakabilirisiniz, en son “Ruh Müziği” çıkmıştı sanırım sıradaki “İlginç Zamanlar” oluyor. Ve Rincewind romanlarından oluyor kendisi alt seride “Eric” sonrası eser…
Yeni kelimesinin zaman konusundaki belirsizliğine sığınarak bir kitap paylaşacağım. Zira kitap çıkalı neredeyse 3 ay oluyor (5 Şubat 2019), ancak o vakitlerde askerlik hazırlıklarıyla uğraştığımdan değil portale haber yazmak burada bile bahsedemedim. Bugün tekrar aklıma geldi. Baktım kimse de bahsetmemiş, duyurulmadan geçilmesin istedim. Gerçi çıkmak derken basılı olarak yayınlanmadı zaten, ücretsiz bir şekilde PDF formatında indirebiliyorsunuz.
Bu güzide öykü derlemesini, şu an Kayıp Rıhtım Kitap Kulübü anketindeki adaylardan biri olan Gözlemci Olarak Buradayız’ın da yazarı, Emirhan Burak Aydın kaleme (klavyeye) almış. Sonra Dedalus’un şahane kitap kapaklarının birçoğunun sorumlusu Barış Şehri ile beraber kitap haline getirmişler. Kapak şöyle:
Dünyanın en güçlü devletlerinin ordularının, Mustafa Kemal başta olmak üzere tüm subay ve er kadrosuyla Osmanlı Ordusu tarafından bozguna uğratıldığı Çanakkale Savaşı’nda iki taraftan da on binlerce kişi öldü, yaralandı, sakat kaldı; yüz binlerce insanın hayatı bir daha asla eskisi gibi olamayacak şekilde değişti. Ancak hayatı fazla değişmeyenler de vardı. Örneğin, üç bin daireyle Londra’daki Chelsea semtinin çoğunun sahibi olan Cadogan Ailesinin mensubu ve elinizdeki anıların yazarı olan Chelsea Kontu Binbaşı Edward Cadogan gibi. Çanakkale’ye, en şiddetli çarpışmalar bittikten sonra gönderilen ve savaşın hercümercini sıcak anlarında değil, daha sakinlediği bir dönemde yaşayan bu iyi eğitimli ve sanatkâr ruhlu kont, sonrasında Mısır ve Filistin’de de bulundu. Buralarda yaşadıklarını yazdı, fotoğrafladı, resimledi. Ardından ülkesine ve parlamentodaki görevine dönüp soyunun ve servetinin imtiyazıyla hayatına devam etti. Ancak arada, fotoğraflarına da yansıyan küçük bir fark vardı: Cadogan ateşi ve ölümü görmüştü. Olaylara hem bir asilin ayrıcalık ve üstünlük duygusuyla, hem de bir askerin vazifeşinaslığı ve avamdan neferlerine yönelik yoldaşlık hissiyle bakan bu gönüllü süvari binbaşısının anıları, istilacıların siperlerinde ve ordugâhlarında yaşananları aktararak Çanakkale Savaşı’na farklı bir pencereden bakmamızı sağlıyor.
İlk üç kitabını okudum. Sonra dizisini izledim. Açıkçası çok büyük umutlarla başladım ama beklentimi karşılamadı. Gerçi bunun sebebi beklentimin büyük olması. Nedeni de başrol oyuncusu. Ama her şeye rağmen izlemenizi tavsiye ederim. Zaten sadece 5 bölüm.