Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)


Isaac asimov- işte tanrılar
Başarılı bilim kurgu için ne gerekli? Bilimsel alt yapının sağlam olması ama okuyanı da sıkmaması, kurgunun yorucu olmaması, heyecan dozunun belirli bir düzeyde olması(ne polisiye kadar artması, ne de sanat filmi seviyelerine gerilememesi) kendi içerisinde mutlaka tutarlı olması, ayağının yere sağlam basması(en azından benim için öyle, yani fazla fantastik öğeler işe karışınca fazla sağlam değilmiş hissi başlıyor) … Daha artırılabilir. Ama en önemli nokta, tabiki hayal gücü. İşte bu kitapta hepsi o kadar dozunda ki, insan bilim kurgu bu demek istiyor. Eleştirilecek noktaları elbette ki var, ama üstat öyle kurgulamış ve konuyu öyle noktalardan bambaşka yerlere götürmüş ki, sanki 3 kitap okuyormuş gibi hissettiriyor. Kitabın ikinci bölümü başladığında “koskoca asimov, paralel evrende yaşayan akıllı canlı olarak, bula bula salyangoz mu bulmuş?” diye biraz modum düşmüştü. Ama bölümün sonlarına doğru bunların android olması ile, oha dedim; sonra android değil ‘sertlerin’ öncülleri olmasıyla helal olsun, işte yaratıcılık bu dedim. Ayrıca zaman ve olay konusunda da çok güzel hareket etmiş bu bölümde. Sonrasında bir daha buraya dönülmemesi ise, kitapla ilgili en büyük üzüntüm :slight_smile: Beğendiğim ve bilim kurgu sevenlere önerdiğim bir kitap oldu fakat maalesef kitabın baskısı yok. Eğer denk gelirseniz ve bütçenize de uugun olursa, uçuk fiyatla olmamak kaydıyla, alıp okuyunuz efendim.

Bilim kurguda hız kesmeye şimdilik niyetim yok. Daha önce iki kitabını okuyup, çok beğendiğim (uzayda piknik ve tanrı olmak zor iş) strugatski kardeşlerden kıyamete bir milyar yıl kitabı, sıradaki kitabım olacak. Herkese keyifli okumalar dilerim.

16 Beğeni

Öyle çok şey yazmayacağım Koralin hakkında. Neil Gaiman’ın anlatımı yine çok güzeldi. Fakat kitabın daha çok çocuklara uygun olduğunu düşünüyorum. Mezarlık Kitabı ve Yokyer kitaplarında olduğu gibi Koralin’de de olaylar küçük bir bireyin etrafında gelişiyor.

17 Beğeni

images (29)

Tristram Shandy’yi ilk Hasan Ali Toptaş’ın en sevdiği kitaplar listesinde görmüştüm. Kütüphanede görünce de alıp okuyayım demiştim. İlk seferinde tarım bırakmıştım çünkü hikaye bir şey anlatmıyor gibi gelmişti. Karantina günlerindeki bol boş zamanım bana çok kıymetli bir fırsat verdi.
Kitap Tristram Shandy namlı bir beyefendinin hayatını anlatacak ama önce doğumunda evvelki aile ve aile dostlarının durumları, haletiruhiyeleri, kendilerini etkileyen olaylar silsileleri nakledilecekken araya Le Fever’in hazin öyküsü -ama durun efendim, ben zatıalilerinize daha baştan uyarıda bulunmak mecburiyetinde hissetmesem aralara bu muhterem " -" noktalama işaterini nakşeder miydim? Böyle vaziyetlere katlanmamak için aldığım önlemleri ilerdeki bölümlerde- amcam Toby’nin dul bayan Wadman ile münesabetinden önce elbette ki ,Madam ve saygıdeğer Efendim- çalakaleme alacağım. Hayatım ve naçizane görüşlerim demek araya sık sık hikayecik parçacıkları -bu tabir için tekrardan bağışlanma dilerim- sokmam abes kaçmaz. Her şeyin başlangıcı olan babamın saat onarım ve tamirat hadiseleri, Susannah’ın benim rızamı -veyahut velim Walter Shandy’nin- alamadan sünnetimi halletmesinden dört kitap -ne bir eksik ne bir fazla, efendim- öncedir. Son olarak amcam Toby’nin Yorick’in yanında belirttiği gibi…
Tanrım! dedi annem, nedir bu hikaye?-
Aman Efendim, BOĞA İNEK MUHABBETİ, dedi Yorick- Hem de şimdiye dek dinlediklerimin en iyilerinden.

9 Beğeni


kıyamete bir milyar yıl
Hemen okunup bitirilebilecek bir kitap. Oldukça akıcı ve yormayan bir eser. Çok az olan bilim kurgu öğelerini çıkartıp, bu kitabı kim yazmış diye sorsanız, muhtemelen Mihail Bulgakov derdim. Arada ortaya çıkan kafkaesk havaya da bayıldım. Kitapta oluşan gizemli hava çok hoşuma gitti. Bence okunurluğu yüksek, keyifli bir kitap olmuş.

Bu kitapla beraber 3. (pazartesi cumartesiden başlar kaldı geriye) Strugatski kardeşler kitabımı okumuş oldum ve yazarların ülkemizde haksızlığa uğradığına karar verdim. Yani hep eleştirilen ‘anlatım’ konusu bana hitap ediyor ve başarısız diyemem. Sadece çok detay vermiyorlar, o da kişisel tercihleri. Fakat arkadi ve boris kardeşleri okumayan bence bilim kurguda yarım kalır. Çünkü diğer yazarlarda göremeyeceğimiz özgünlükte konular seçiyorlar. Diğer yazarlar dünya dışı uygarlıkların ziyaretini yazarken, strugatski kardeşler onların gidişinden sonra kalanlar hakkında yazıyor. Diğer yazarlar bir gezegene yolculuğu yazarken, strugatski kardeşler o gezegenin kültürel gelişimi üzerinden alternatif tarih yazıyor. Diğer yazarlar büyük bilimsel buluşların ardından ortaya çıkan durumu yazarken, strugatski kardeşler bu buluşların bulunma evresindeki sorunları yazıyor. Yani tam tamamlayıcı yazarlar ve diğerlerinin bakmadıkları pencereden bakıyorlar. Dediğim gibi ben genel olarak beğeniyorum kiraplarını, tarzlarını, seçtikleri konuları, anlatış biçimlerini. Kıyamete bir milyar yıl da, yine mutlu etti beni. Herkese keyifli okumalar dilerim.

11 Beğeni

Çizgi romanlara yeni başlayan biri olarak pek beğendiğimi söyleyemem. İlk bölüm çok güzeldi. Büyük bir merak uyandırdı. İkinci bölümde pek çok şey öğrenmiş olduk. Çizimleri çok beğendim. Böyle bitmemeliydi daha etkileyici bir son beklerdim. Hatta böyle bitiyorsa devamı olmalıydı. Bu adamların orkidelerin peşini bırakmayacağı aşikar.

8 Beğeni

YERDENİZ BÜYÜCÜSÜ
Merhaba Rıhtım ailesi. @_Ged’ in tavsiyesi ve @Agape’nin ısrarlı ricaları(!) doğrultusunda(iyi ki öyle yapmışlar); Ursula Kroeber Le Guin’ in fantastik edebiyat arenasında “en”ler arasında gösterilen Yerdeniz serisinin ilk kitabı olan Yerdeniz Büyücüsü’nü okudum. Bu sırada tabii ki rahat durmadım ve Yerdeniz Serisi Okumamışlar Cemiyeti açtım (okumadıysanız hiç durmayın üye olun). Cemiyet başlığı altında… Neyse yazıya reklam almayalım. Şimdi de hem ayağımın alışması (aslında elimle yazıyorum ama…) hem de seri hakkında cahilliğimi ortaya koymamla forumumuzun güzide cadısı(gören de sanacak 10 yıldır forumdayım, 100 gün olmadı halbuki) tarafından çarptırılmış olduğum kurbağa büyüsünü bozma temennilerimle serinin ilk kitabı hakkında eksik ve kusurlarıyla bir inceleme yazmaya uğraşacağım. Sürç-i klavyem olursa affola.
Serinin Türkçe çevirisini Çiğdem Erkal İpek yapmış, basımını ise Metis üstlenmiş. Hepsinin ellerine sağlık.
8798357258290

Noth hierth malk man, hiolk han merth han!
İlk olarak Yerdenizin büyü ve büyüye bağlı ögeleri kullanışına değinmekte yarar görüyorum. Kitapta büyünün dayandırıldığı temeller ve büyücü üzerindeki etkileri o kadar detaylı ve güzelce aktarılmıştı ki okurken “Yok daha neler” dediğimi hatırlamıyorum. Hogwarts’ın henüz varolmadığı dönemlerde Roke Adasında verilen büyü eğitimi son derece tatmin edici. Biraz açmak gerekirse :
Yerdeniz evreninde büyüler ancak varlık ve nesnelerin gerçek –kadim zamanlardan beri bilinen- isimleri bilindiği takdirde etkili oluyor. İnsanların yaşadığı bölgeden uzaklaştıkça-uç yörelere gittikçe- büyüler zayıflıyor. Bir büyücü ne kadar güçlü olursa olsun, dönüşüm büyüsü yaparak farklı bir şeye dönüştüğünde, insan varlığına geri dönememek gibi bir risk almış oluyor. Gözbağlama büyüsü ile elde edilen bir yemek yiyenlere kuvvet kazandırmıyor. Bir de denge dedikler ve bozmak istemedikleri bir sistem var, bir yerde yağmur yağdırmak başka bir bölgede kuraklığa sebep olabiliyor. Bunlar ve okurken görebileceğiniz büyüyle ilgili diğer detaylar, benim olmayan(henüz) fantastik birikimimle kalbimi çaldı.

ÇEVİK ATMACA
Duny, doğduğu köyde teyzesi tarafından büyü yeteneğinin keşfedilmesiyle, teyzesinden büyü eğitimi alır. Ta ki güçlü bir imparatorluk olan Kargad İmparatorluğu ordularının çevre köylerden sonra Onakçaağaç’a yönelene dek. Duny kullandığı büyüyle Kargad ordusunun savuşturulmasında önemli bir rol oynar, ancak aşırı güç kullandığı için hasta olur. Yaptıkları Re Albi’de yaşayan büyücü Ogion’un kulağına kadar gider ve Ogion onu öğrenci olarak yanına almaya gelir(bu sırada gerçek adını da verir, gerçek adı Ged’dir).
Bir süre Re Albi’de Ogion’la kalan Ged, gençliğinin ve hırsının etkisiyle sıkılır, kendini kanıtlayabileceği büyüler öğrenmek için yanar tutuşur. Bunun üzerine Ogion bir mektup yazarak onu Roke adasında bulunan büyücülük okuluna gönderir. Burada çeşitli hocalardan büyü dersleri alan Ged gerçekten çok yeteneklidir. Burada çeşitli arkadaşlıklar kuran Ged, kendini kanıtlamak için Jesper ile giriştiği bir iddia sonucunda (Vetch adındaki arkadaşı engel olmaya çalışmasına rağmen) bir ruh çağırma büyüsü yapar. Büyü konusunda yeterli bilgiye hakim olmadığı için karanlık diyarlardan gerçek adını bilemediği bir düşmanın gelmesine yol açar. Bu karanlık varlık, Ged’i ciddi biçimde yaralar ve benliğini ele geçirmeye çalışır. Uzun bir süre yatakta kalan Ged sonrasında eğitimini tamamlar ve büyücüsü olarak görevlendirildiği Aşağı Torning’e doğru yola çıkar. Bunu yapmakla gölgeye karşı güvende olduğu Roke Adasından da ayrılmıştır.

ŞEMSİYELERİ HAZIRLAYIN/YELKENLER FORA
Buradan itibaren Ged ile birlikte Adalar diyarının dört bir yanını gezeceğimiz soluksuz bir yolculuğa adım atıyoruz. Yeri gelince ejderhalarla kavgaya tutuşuyor, yeri geliyor benliğimizi kaybetme pahasına bir dönüşüm büyüsü yaparak karanlığın hizmetçilerinden kaçıyoruz. Bu sırada bilinmeyen düşmanımızla amansız bir kovalamaca yarışının ortasında buluyoruz kendimizi. Biraz Yerdeniz yağmurları altında sırılsıklam ıslanıyor, biraz da Haeg’in ölümüne ağlıyoruz. Başta yanında durmak istemediğimiz Ogion ustanın büyüklüğünü fark edip, önünde diz çöküyoruz. Ve en önemlisi, duyabilmek için susmak gerektiğini, atmacanın bomboş gökyüzünde uçarken parladığını öğreniyoruz. Bir de Civanperçemi’ni tanıyoruz. Öyle söylemedi demeyin sonra.

KİTAP ÜZERİNE
Kitap, her yaştan okuyucuya hitap etmeyi başarbiliyor. Bunun en önemli sebebi kitabın başında bir çocuk olarak tanıdığımız baş kahramanın serüveni boyunca büyümesini, yaptığı hataları ve bunlardan çıkardığı dersleri, korkularını, korkularına karşı gidişini, olgunlaşmasını adım adım takip ediyoruz. Kitabın sonunda asi bir genç olarak belleğimize misafir ettiğimiz Ged’i asla kötülükler tarafından ele geçirilemeyecek ve belki de gelmiş geçmiş en iyi başbüyücü olmaya hazır olarak uğurluyoruz.
Ursula’ da bu kitabı tanımlarken “Sanırım Yerdeniz Büyücüsü’nün en çocuksu yanı konusu: Büyümek. Büyümek benim yıllarımı alan bir süreç oldu; bu süreci otuzbir yaşımda tamamladım- ne kadar tamamlanabilirse; o yüzden de çok önemsiyorum. Çoğu genç de önemser. Ne de olsa esas işleri budur: Büyümek” der.
Kitabı okurken gerçekten de dünyaya ve Ursula’nın hayal gücüne hayran kaldım. Pendik ağaçlarının nasıl göründüğünü ve ruşvaş çayının tadını merak etmemek mümkün mü? Ya gölgenin yaşamla ölüm arasındaki duvarın önünde Ged’i beklediğini gördüğü anda korkuya bulanık bir heyecana kapılmamak ? Jesper’in ne kadar sinir bozucu olduğundan bahsetmiyorum bile. Estarioll’un kahramanlık şarkılarına eşlik etmek de bir hoştu doğrusu. Tek beğenemediğim yer kitabın sonuna kadar yazarın bizi hazırladığı gölge-Ged mücadelesinin beklediğim kadar aksiyona sahip olmamasıydı. Belki de Ged kafasında yapbozun parçalarını bir araya getirdiği an olay bitmişti, ama yine de biraz daha zorlayıcı bir zafer olabilirdi. Son olarak sizlere Carl Jung’un arketiplerine bir göz atmanızı salık verir, bu vasat-altı incelememi okuyarak gözlerinize verdiğiniz rahatsızlıktan ve harcadığınız vakitten ötürü bir teşekkürü borç bilirim. Kendinize iyi bakınız.

Kitap hakkında daha doyurucu bir inceleme okumak isterseniz buyrun.

27 Beğeni

Bence güzel bir inceleme olmuş. Tabi Çevik Atmaca ve Şemsiyeleri hazırlayın/ Yelkenler Fora kısmını buğulasan fena olmaz diye düşünüyorum. Çünkü ciddi derece de okumayanlar için spoi barındırıyor. Realite - Felsefe ve Fantastik üçlüsünü oluşturan bu evreni, cemiyetin diğer üyeleri de görmeli derim :buyucu:

@Arqonquin rica ederim :blush:. Atuan Mezarlarında seni daha farklı bir macera bekliyor. Klostrofobin varsa tavan yapabilir kendine dikkat et :grin:

3 Beğeni

Teşekkür ederim :blush:, ileride çok daha iyilerini yazarak da buralarda boy gösteririm umarım.

Buğuladım o kısımları.
Şimdi sıra 2. kitapta, Atuan’da gezinelim biraz da. :smile:

@Agape, böylelikle profil fotomu eski haline getirmeye hak kazanmış oluyor muyum? :sweat_smile:
@_Ged şimdilik yok diyelim (hani tabuta girsem korkarım belki ama normalde çok dert etmem :smile:)

2 Beğeni

Yazıyı okudukça kendime ne duruyorsun, git okusana kitabı dedim, gerçekten güzel bir yazı olmuş. :slightly_smiling_face:Şimdi daha fazla okumak istedim. :sweat_smile:

1 Beğeni

Hadi değiştir bari. :smirk:

2 Beğeni

Çok teşekkürler (hem ceza hem de cezayı kaldırış için) :blush:

2 Beğeni

Hala Uğultulu Tepeler’i okuyorum. Elime almadığım için okuyamadım. Yoksa kitap iyi gidiyor ama Ithaki’nin yaptığı şeyin bir mantığı mı var yoksa düpe düz saçmalık mı? Konuşmanın olmadığı yerde neden tırnak kullanıyorlar? Vallahi bıktım bu durumdan. Bir daha başka yayınevlerinde de bulabileceğim herhangi bir kitabı İthaki’den alan ne olsun!

3 Beğeni

Orada bir diyalog olduğunu fark edememiş olma ihtimalinizin şansının olabilitesinin mümkünlüğü olağan mı acaba¿

3 Beğeni

Tam olarak nereyi kastettiniz acaba? Anladığım kadarıyla kendi kendisine konuştuğu kısmı diyorsunuz sanırım. Orjinalinde neyse ona uymuşlar orada.

image

Bu da Osman Çakmakçı çevirisi;

image

6 Beğeni

Evet dediğiniz kısımdan bahsettim. Şöyle ki orijinalinde de kullanılmış ve buna uymuşlar doğru. Ama attığınız diğer çevirideki hali daha mantıklı geldi. Anlatan kişinin kendi düşüncelerinde tek tırnak kullanılmış, konuşmalarda ise çift tırnak. Okurken çok daha iyi olur.

2 Beğeni


stanislaw lem-solaris
Lem yine şaşırtmadı. Spoiler yediğim için uzun süredir konusunu bildiğimi “sandığım”, bu yüzden de okumakta tereddüt yaşadığım bir kitaptı. Meğer bildiğim bölümün hiç bir önemi yokmuş. Yani daha doğrusu, bu kitapta konunun önemi ikinci sırada. Evet bir yolculuk, evet bir yeni gezegen keşfi. Ama olay bunlar değil, olay bambaşka. Bilim kurgu kitapları arasında felsefi yönü en baskın kitaplardan birisi. Bu kitabı okuduktan sonra, lem’in neden amerikan bilim kurgusunu eleştirdiğini anladım. Gerçekten lem’in kitaplarından sonra, bazı bilim kurgu kitapları uzayda geçen polisiye, fantastik yahut aşk kitabı seviyesinde kalıyor.

Öncelikle iki bölüm hariç(gezegen hakkında bilgilerin olduğu) çok çok akıcı bir kitap. Olaylar, gizem, yeni gezegen… Hepsi gayet merak uyandırıcı. İki bölüm ise bize bulunduğumuz yer hakkında çokça bilgi vermenin yanında, felsefi olarak da inanılmaz sorgulama yaptırıyor. Canlı nedir? İyilik-kötülük nedir? Bilinmeyenden neden korkarız? İletişim ve zeka nedir? Yaşam nedir? Tanrı nedir? İnsan suretinde bir tanrı mı, yoksa yetkin olmayan bir tanrı mı? Gerçekten inanılmazdı. Ufku iki katına çıkaran kitaplar listeme ilk sıralardan giriş yaptı.

Spoiler içermeyen bu alıntı, kitabın felsefesi hakkında, belki de en iyi gösterge, yine de alıntı okumak istemeyenler için gizleyelim;

alıntı

Aslında kozmosu ele geçirmek değil istediğimiz, yalnızca Yer’in sınırlarını kozmosun sınırlarına dek genişletmek. Filanca gezegen bizim gözümüzde Büyük Sahra gibi kıraç, öteki Kuzey Kutbu gibi buz tutmuş, başkası Amazon Havzası kadar bereketli olsa olsa. İnsansever ve şövalye ruhluyuz: Başka soyları köleleştirmek değil niyetimiz, onlara kendi değerlerimizi miras bırakmak, karşılığında da onların mirasını devralmak istiyoruz. Kutsal Bağlantı’nın Savaşçıları sayıyoruz kendimizi. Bu da bir başka yalan! Yalnızca İnsan’ı arıyoruz biz, başka dünyalara gereksinimimiz yok. Ayna gerek bize. Başka dünyaları ne yapacağımızı da bilmiyoruz. Tek bir dünya, kendi dünyamız, yetiyor bize. Ama olduğu gibi de kabul edemiyoruz onu. Kendi dünyamızın ülküsel bir imgesi peşinde koşup duruyoruz hep: Bizimkinden üstün bir gezegen, üstün bir uygarlık arıyoruz, ama kendi geçmişimizin prototipi üzerinde gelişmiş olsun istiyoruz.

Bu alıntı, kitabın olaya nasıl yaklaştığının, insanlığın amacını nasıl sorguladığının küçük bir örneği. Sadece uzay üzerinden değil, her şey üzerinden bu felsefeyi yorumlayabilirsiniz. Gerçekten harika bir kitaptı. Pek çok soru işareti de kafamda kaldı. Okuyun okutun efendim. Herkese keyifli okumalar dilerim.

15 Beğeni

Ve 2. kitabı da okudum. Kurulan evrende ilk kitapta hakkında pek bilgi edinemediğimiz Kargad Ülkesi’ne misafir oluyoruz. Kısaca kaderi doğduğu gün belirlenmiş, isimsizlere hizmetçi seçilmiş bir kızın büyüme, kendisine biçilen rolü reddetme ve kendi yolunu çizmesinin hikâyesini okuyoruz. @_Ged’in dediği gibi kapalı ve karanlık mekanlarla dolu bir serüven bu. Ama ufak bir ışık yandığında, karanlığa meydan okumanın ne kadar kolaylaştığının hikayesi. “Özgürlük ağır bir yüktür, ruhun yüklenmesi gereken büyük ve garip bir sorumluluk.” Aynı zamanda güvenin ne kadar önemli olduğunu da okuyoruz. Son olarak neredeyse kitabın vermek istediği pek çok mesajı anlayamasam da (inceleme okudum, oradan biliyorum), fantastik bir roman olarak son derece tatmin etti beni.

Mağaradaki büyücü ben Çevik Atmaca derken ufak çaplı bir mutluluk krizi geçirdiğim söylentileri doğrudur :smile:

Bu kitabı birkaç yıl sonra bir kez daha, bu sefer kendim anlayarak çıkarımlarda bulunmak için okuyacağım sanırım. Ama şimdi sırada üçüncü kitap var(Wells az daha sabret :laughing:)

9 Beğeni


Diskdünya yolculuğum Mort ile devam ediyor.
Dünyaya bayıldım ve kopamıyorum. Bu kitapta Ölüm karakteri daha ön plana çıktığı için baya da sevdim. Eşit hakları da çok sevmiştim, tek eksik sanırım daha az espiri olmasıydı, diger kitaplara nazaran. Ama yine de müthişti. Neyse kitaptan ufak bir alıntıyla kapanışı yapar, herkese keyifli okumalar dilerim. (Tamam çok ufak bir alıntı değil ama okuyun yani, bu sahneyi bölemezdim😁)

OĞLUNA İŞ ÖNERİYORUM , dedi ölüm ONAYLAYACAĞI UMUYORUM?
“Ne iş yapıyorum demiştin?” dedi Lezek, en ufak şaşkınlık işareti göstermeden siyah cüppeli iskeletle konuşarak.
RUHLARI BIR SONRAKI DÜNYAYA GÖTÜRÜRÜM, dedi ölüm.
“Ah” dedi Lezek, "elbette, afedersin, giysilerden tahmin etmeliydim. Çok gerekli bir meslek, düzenli. Oturmuş bir iş mi?
UZUN BIR SUREDIR YAPIYORUM, EVET, dedi ölüm.
"Güzel. Güzel. Mort için uygun bir meslek olarak düşünmemiştim hiç, bilirsin, ama iyi bir iştir, iyi bir iş, her zaman çok güvenilir. Adın nedir?
ÖLÜM.

13 Beğeni

Alamut okuyordum yarısına gelemeden bıraktım. Bölüm bölüm anlatılan kitaplar beni boğuyor resmen. Tam bir karakteri çözmeye çalışıyorum şıp diye bambaşka bir karaktere ve ortama yoğunlaşıyor kitap. Sadece bu kitapla ilgili değil bu şekilde olan tüm kitaplar beni çok yoruyor. Ruh halimle de ilgili olabilir diye sonra bir şans daha veririm belki. Konusunu ve fikirlerin sunuluş biçimini beğendim çünkü.

Şimdi de İskender Pala’nın Efsane kitabına başladım. Tam da efsane ve masal tadında gibi geldi. Daha başındayım bakalım…

6 Beğeni

Ben de tam tersi bölümsüz kitaplarda çok sıkılırım. Öykünün ya da romanın çok yönlülüğünü severim.

5 Beğeni