Selamlar. Aslında kitabı bitireli birkaç gün oluyor, ama hikayenin tamamını öğrendikten ve kitap üzerine okuduğum bazı yazılardan sonra aklımdaki şeyleri netleştirmek için bir de notlar alarak hızlı bir şekilde ikinci kez okudum.
Biz Hep şatoda Yaşadık, benim bir kurgu eserde görmekten en çok zevk aldığım şeylerden birine sahip: güvenilmez anlatıcı. Daha ilk paragrafta anlatıcımız Merricat’in biraz tuhaf biri olduğu anlaşılıyor. Kim sevdiği üç şeyi sayarken 3. York Dükü Richard Plantagenet’e yer verir ki? Bir de daha ilk paragraflarda kendisiyle çelişmeye başlayınca (ablası dışında ailesindeki herkesin öldüğünü söyleyip bir sayfa sonra bize amcası Julian’dan bahsetmesi gibi) Mary’nin bakış açısının çok da güvenilir olmadığını görüyoruz.
Shirley Jackson, Merricat’in alışveriş rutinini anlattığı ilk sayfalarda hem ana karakterleri okura tanıtmak hem de romanın atmosferini belirlemek konusunda şahane bir iş çıkarmış. Merricat’in, roman boyunca tekrar tekrar tanık olacağımız, diğer insanlara duyduğu nefreti, öfkesi, şiddete yatkınlığı, ablasına olan saplantısı, doğayla ilişkisi, sihre ve masallara olan inancı, “Ay’daki ev” fikri, kasabalıların Blackwood ailesine karşı tutumu… hepsi 20 sayfalık ilk bölümde mevcut.
Tabi sayfalar ilerledikçe ve biz Merricat’in zihninde derinlere gittikçe yukarıda saydığım şeylerin altı da dolduruluyor. Örneğin bize on sekiz yaşında olduğunu söyleyen Mary’nin aslında 6 sene önceki olaydan sonra zihinsel olarak neredeyse hiç büyümediğini fark ediyoruz. Davranışları, konuşma şekli 12 yaşındaki bir kız çocuğu gibi. Ancak Merricat’in öyle büyülü bir anlatım gücü var ki kendisi şimdiye kadar okuduğum en etkileyici, akılda kalıcı roman karakterlerinden biri oldu.
Kitabı ikinci kez okurken özellikle dikkat ettim fakat Merricat’in ailesini zehirlemesine sebep olabilecek, kendisine ya da ablasına, bir tacizden bahsedilmemiş hiç. Merricat’in yaramaz, laf dinlemez bir çocuk olduğunu öğreniyoruz. Babası ise cimri, kendini diğer herkesin üstüne koyan, sert bir adam olarak anlatılıyor. Merricat’in sürekli Ay’a gitmekten bahsetmesi, sinirlendiğinde sık sık çevresine zarar vermesi veya evden kaçıp doğaya sığınması gibi bazı özellikleri irdeleyip böyle bir taciz olduğu sonucuna varabiliriz belki ama bana kalırsa Cem’in de bahsettiği gibi ailenin tamamında olan ve Merricat’de zirve yapmış bir rahatsızlık hali hazırda var zaten. Constance’ın agorafobisi de olaydan sonra ortaya çıkmış olabileceği gibi daha öncesinde de var olan bir sorun olabilir.
Zaten olaydan hemen sonra Constance’ın şekerliği yıkaması, doktor çağırmak için beklemesi, polise kendi suçu olduğunu söylemesi gibi bilgiler iyice akıl karıştırıyor. Merricat’in yalnızca anne babasını değil de on yaşındaki erkek kardeşi dahil bütün aileyi zehirlemesi (en çok şekeri kardeşi yiyor), Constance’ın Merricat’e karşı gösterdiği hastalıklı sevgi, amca Julian’ın bir yerde Merricat’in öldüğünü söylemesi ve daha da önemlisi yanlış hatırlamıyorsam kitap boyunca Merricat ile hiç iletişim kurmaması çok ilginç noktalar. Ve tüm bunları Merricat’in gözlerinden gördüğümüz için anlatılanların güvenilirliği de oldukça şüpheli.
Bu güven sorununun en çok ortaya çıktığı karakter ise Charles bence. Charles’ın hikayeye girmesiyle Constance’ın normalleşme emareleri göstermesi, kendisinin defalarca babaya benzetilmesi Merricat’in ondan nefret etmesi için yeterli sebepler. Charles’ın özellikle Merricat’e karşı takındığı tuhaf tavırlar karakterin okura tam olarak doğru yansıtılmadığı izlenimi uyandırıyor bende. Hakeza kasabalıların Blackwood ailesine olan nefreti de gerçekten anlatıldığı kadar büyük mü yoksa Merricat’in paranoyasının bir ürünü mü emin olamıyorum.
Kitabın sonunu epey beğendim ki açıkçası okurken bu kadar iyi ve kitabın geneline uyan bir son ile karşılaşacağımı düşünmüyordum.
Bu arada kitabın çevirisi çok ama çok güzeldi, Berrak Göçer harika bir iş çıkarmış.
Sonuç olarak 180 sayfa olmasına rağmen oturup saatlerce konuşabileceğim bir eser Biz Hep Şatoda Yaşadık. Öyle ki art arda iki kez okumuş olmama rağmen tekrar tekrar okuyup her seferinde farklı şeyler fark edeceğimi ve bazen Merricat’i kurban olarak görürken bazen de bir canavar olduğuna kanaat getireceğimi biliyorum. Yalnızca kurgusuyla, karakterleriyle değil masalsı diliyle de tam bir şaheser yaratmış Shirley Jackson. Kulüpte okuduğumuz kitaplar içinde benim için ilk sıraya yerleşti.
Ha bir de unutmadan, fark ettim de Netflix dizisi Chilling Adventures of Sabrina’daki başrahibin eşinin ismi de Constance Blackwood. Doğrudan bu kitaba gönderme yapılmış herhalde.